10 Ocak 2014 Cuma

Myanmar - Yangon

Birkaç yıl öncesine kadar özel izinlerle girilebilen, sınırları turizme kapalı Myanmar'a gireceğim için çok heyecanlıydım. Uçağım akşam saatlerinde alana indi. Yangon uluslar arası hava alanı beklediğimden daha moderndi. Turizm info standına gidip bir harira aldım ve konaklama için yardım istedim. Güleryüzlü ve ilgili davrandılar. Otellerin isim ve telefonları bulunduğu bir broşür verip uygun fiyatlı olanları işaretlediler. Myanmar'da konaklama seçenekleri zengin değil. Ülke turizmi işin çok başında. Varolan otel ve pansiyonlarda yer bulmak güç ve fiyatları diğer GD Asya ülkelerine göre biraz yüksek. Şehir merkezinde sadece 12 kişilik yatakhanede boş yatak bulunan "Chan Myae" Guest House isimli pansiyonuma yerleştim.(Dorm yatak fiyatı 12 dolar, single oda fiyatı 17-20 dolar civarı.) Birşeyler atıştırıp dışarı çıktım. Etrafta biraz dolaşıp Restoran - Bira Evi karışımı bir lokal mekan buldum. Myanmar isimli biranın tadına baktım ve çok beğendim :)

Myanmar Askeri rejimle yönetiliyor. Ülkede parlemento C.Başkanı vs var ama son söz askerin. Ülke bir zamanlar GD Asyanın en zengin ülkesiyken şu an dünyanın en fakir ülkelerinden. Petrol, D.Gaz, Altın ve diğer değerli taşlar vs bakımından son derece zengin kaynakları olduğu söyleniyor. Ama Halkın cebine giren bişey yok.. Eski bir İngiliz sömürgesi. Bağımsızlıklarına kadar Hindistan'ın bir eyaleti imişler. Ülkenin ismi bir zamanlar "Birmanya" sonra "Burma" iken şimdi Myanmar.

Turizme yeni açıldığını hemen hissediyorsunuz. Şu ana kadar ziyaret ettiğim ülkeler arasında en sıcak kanlı insanlar. Ülke çok temiz değil hatta pis :) Bakımsız binalar, toz duman içinde yollar... Budizmin yoğunluğunu en çok hissettiğim ülke burası oldu. Heryerde Pagodalar, Tapınaklar, Manastırlar, Rahipler, Rahibeler... İnsanlar birbirlerine birşey verirken nezaketlerini gösterip iki ellerini kullanıyorlar. Örneğin parayı direk uzatmayıp ikinci elleriyle para uzattıkları kollarını tutuyorlar.

Sabah kahvaltı sonrası otelden aldığım haritanın üzerinde belirlenmiş görülmesi gereken yerleri ziyaret etmeye başladım. Otelden adımımı atıp 10 m yürüyünce bir müzik dükkanı gördüm. Baktım içeride birsürü elektro gitar. Obaa daldım içeri bir tanesini denemek istediğimi söyledim "Tabü" dediler. Orta seviye bir Ibanez alıp yaklaşık 10 dk çaldım. Ohh ne kadar özlemişim yavv :) Sonunda fiyatı sordum, "Ben bir düşüneyim" diyip çıktım. E alacak halim yok herhalde :))

Önce kapalı pazara gittim. Kumaş dükkanları, anneannemden kalma dikiş makinaları kullanan terziler, el sanatları resim atölyeleri, mücevher atölyeleri vs birçok dükkan mevcut. Kırk yıl öncesine
gitmiş gibi hissetim kendimi. İnsanlar çok güler yüzlü ve ilgili. Azıcık gülümsediniz mi hemmen gülümseyip birşeyler ikram etmek istiyorlar. Sonra tren istastonuna devam ettim. Burada 1 dolar karşılığında satın aldığınız biletle şehrin etrafında bir tur atıp aynı yere geri dönüyorsunuz. Hemen bir bilet aldım. 40 dk sonraki trenimi beklerken onlarca fotoğraf çektim; etraf çok fotojenik :)

Trene atladım; penceresinden dışarıyı seyretmek ,içindeki insanlarla gözgöze gelmek, bilmiyorum değişik ve çok keyifli hissettim kendimi. Yarı yolda trenden inip hiç bilmediğim sokaklara daldım. Meyve satın aldım. Ortalıktaki tek yabancı bendim. Beni inceleyen gözlere gülümseyince onlar da karşılık verdi. Bır kısmıyla ayak üstü sohbet ettim ve ilerledim. Karnım acıkınca bir sokak satıcısının masasına oturdum. Sipariş verdim. Benimle yaklaşık 5 kişi ilgilendi. Tek kelime İngilizce yok. Anlatmaya çalışma el kol hareketleri ve bolca kahkaha ile anlaştım. İzzet ikram karşısında şaşırdım. Bunu da tad şunu da ye... Ödediğim sadece 1,5 dolar :))) Şenlik gibi yemeğimden sonra yola devam. Önce "Peoples Park" sonra ünlü "Swe Dagon Pagoda"ya ulaştım. 99 metre yüksekliğinde. 60 ton saf altından plaka ile kaplandığı, 7000 den fazla elmas yakut topaz vs değerli taşlar ile bezendiği, en tepede ise 76 karatlık bir elmasın bulunduğu söyleniyor. Tarihi tam bilinmese de 2500 yıl öncesine dayandığı düşünülen, etrafında irili ufaklı birçok başka pagoda ve tapınak bulunuan budist kule. Etrafta dolaşmak, oturup izlemek çok keyif ve huzur verici. Oldukça kalabalık ve turistik tabii.. Beklediğimden daha güzel bir yer buldum karşımda. Hava kararmaya yöneldiğinde yönümü Inya gölüne çevirdim. Oraya da yürüdüm tabii. Göle vardığımda hava karamak üzereydi ve çok güzel bir gün batımı vardı. Sonrasında pansiyonuma döndüm. Akşam yerel bir rest-bara gittim. Yangon'da gece hayatı pek renkli değil. Burada tanıştığım, burada çalışan Finli bir arkadaş, burada çalışan batılılara hitab eden birkaç bar - kulüp olduğundan ama fiyatları yüksek olduğundan bahsetti.

Yongon'daki bir başka durağım "Mya Thein Tam" Budist Manastırı oldu. Manastırdan içeri adım atar atmaz Başrahip olduğunu öğrendiğim "Ukthra" ile göz göze geldim. Yere oturmuş karşısındaki birkaç kadınla sohbet ediyordu. Yanlarına davet ettiler. Kadınlardan birisi çat pat İngilizce biliyordu ve Ukthra ile sohbet etmeme yardımcı oldu. Güler yüzlü çok şeker ton ton bir adamdı Ukthra 88 yaşında ve bölgedeki otuzdan fazla manastırın da lideri. Bir süre sohbetin ardından akşam duasına davet edildim. Onlar da öğle yemeğine geçtiler. Ben de şöyle bir göz attım. Baş rahip ve öğretmen rahiplerin yemek sofralarına davet edildim ama teşekkür edttim, yemek yemiştim çünkü. Oldukça zengim sofraları dikkatimi çekti doğrusu.

Akşam 6 gibi manastıra tekrar gittim. Ukthra beni görünce çok sevindi ve yanına oturtturdu. Varlığımdan dolayı mutlu olduğunu hissettirdi bana :) Kısa süen sohbetten sonra ilk dua için ilk uyarı ve ikinci uyarı yapılınca dua salonuna geçtik. Ukthra beni bir köşeye oturttu ve fotoğraf çekebileceğimi söyledi. Yarım saat süren duanın ardından beni çalışma odasına davet etti ve yıllar boyunca aldığı ödülleri gösterdi. 100'den fazla kitap yazmış ve bir çok ödüle layık görülmüş. Bu sıcak karşılama ve kurulan dostluktan sonra manastırdan ayrılıp yemek yiyebileceğim bir yere oturup bir Myanmar birası ve yemek söyledim. Burada da ilginç insanlarla tanıştım. Boş masa olmayınca masama davet ettiğim bir Hollanda'lı bir de Belçika'lı çift, yedi yıl önce Afrika'da tanışmışlar ve bir daha hiç görüşmemişler ta ki Myanmar'da karşılaşana kadar :) Çok hoş bir tesadüf bence. Sonra Myanmar'lı arkadaşlarla Myanmar hakkında sohbet ettik. Tüm ısraralarıma rağmen bana hesap ödetmediler. Bar sahibine kadar gittim o da ödememe izin vermedi :) Teşşekkür edip oradan ayrıldım. Bir ton karışık duygularla otele dönmek üzereydim ki mp3 çalarımdan gelen Bon Jovi namelerinin de etkisiyle yerel bir bira evine gidip sarhoş olmaya karar verdim...








































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder