29 Mayıs 2014 Perşembe

Los Angeles

Zamanda yolculuk gerçekmiş meğer. Ben yaşadım. 30 Nisan 2014 saat 20:00'de Tokyo'dan uçağa bindim. 10 saat uçtuktan sonra 30 nisan saat 13:00, de Los Angeles'e vardım :) Hava alanında önce pasaport sonra gümrük kontrolünden geçtim. Garip bir ton soru sordular ve pek sıcak kanlı olduklarını söyleyemem doğrusu. Hava alanından önce otobüs sonra metro ile Hollywood bulvarındaki hostelime yollandım. Otobüs ve metrodan biraz bahsedeyim. Otobüste ingilizce konuşan yoktu. Herkes İspanyolca konuşuyordu. Metro istasyonuna ulaştığımda etrafta heryerleri hatta boyunları yüzleri dövmeli Latin kökenliler, eski püskü kıyafetleri, dövmeleri ile kimisi ot saran, kimisi dans eden, kimisi müzik dinleyen siyah Amerika'lılar. Ortamdaki tek beyaz (Tabir edilen) ben miyim diye etrafa bakındım ve başkasını göremedim. Metro yolculuğum sırasında bu insanlar mı filmlere özeniyor yoksa filmler mi bu insanlardan esinleniyor diye düşündüm. Zira gördüklerim film karesinden fırlamış sahnelerdi. Sanırım ikisi birden.

Holywood-Highland istasyonunda inip caddeye çıktığımda beni Madam Tussone müzesi LA şubesinden Marylin Monroe karşıladı :)) Bulvar kaldırımlarındaki meşhur isimlerin yıldızları ayaklarımın altındaydı. Tom Hanks, Jimmy Henderix, Meryl Streep, Michael Jackson vs... Bulvarda konaklayan evsiz insanları da unutmamak lazım.

Hostelime gittim; çantamı atıp 2 saat uyudum ve dışarı çıktım. Dolby Theatre (Eski adı Kodak tiyatrosu olan, Oskar Ödül töreninin düzenlendiği tiyatro) hostelimin hemen karşısındaydı. Önünde ünlü isimlerin el izlerinin, imzalarının bulunduğu Çin Tiyatrosu biraz ilerdeydi.. Biraz fotoğraf çektim ve bulvarda dolaştım. Etraftaki, süpermarket arabalarına doldurdukları ıvır zıvır ile birsürü evsiz insanın fazlalığı dikkatimi çekti. Delileri de unutmamak lazım. Hollywood bulvarında turistler, tur satıcıları ve turistlerle 1 dolar karşılığı fotoğraf çektirmek için türlü film karekteri kostümleri giymiş insanlardan başka birşey yok. Bana biraz kuru ve terkedilmiş geldi. Ünlülerin buraya senede 1 defadan fazla geldiklerini sanmıyorum.

Akşam dışarı çıkıp birkaç bar gezmek istedim. İlk gece yakınlarda takılmaya karar verdim. Hollywood bulvarında yanyana dizilmiş birkaç barda dolaştım. Canlı müzik yoktu ama bir iki bar Rock ve Hard Rock çalıyorlardı. Birkaç bira içtim, masama gelen Raquel ve Miguel benimle tanışmak istediler, tanıştık. Biraz sohbet edip başka bir bara gitmeye karar verdik. Yolda Raquel ile fotoğraf çekilme bahanesi ile ona asılan bir grup belalı siyah Amerika'lıdan kurtulmamız bir kaç dakikayı buldu. Geceninin sonunda onlar araba çağırıp gittiler ve bana dikkatli olmamı telkin ettiler. Yolda polisin duvara dayayayıp kelepçe taktığı bir eleman, birkaç sokak müzisyeni, biraz evsiz ve baya bir sarhoş gördüm. Çakırkeyf bir şekilde, acaba hangi filmin içindeyim diye düşünerek hostele gidip zıbardım...

Sabah feci güçlü "Jatlag" etkisi ile oldukça yorgun uyandım. Kahvaltı öncesi hostelimi değiştirerek 200 mt batıya taşındım. Zira daha iyi bir hosteldi ve kahvaltı bedava idi. Sonra istikamet meşhur "Universal Stüdyoları!" :) Metro ile stüdyo durağına, servis aracı ile kapıya ulaştım. Biletimi aldım ve içeri daldım.

Universal Stüdyoları anlatılmaz yaşanır. Gerçekten keyifli idi, bütün günü orada geçirdim. Etrafta dolanan ünlü film karekterlerine bürünmüş elemanlar. Türlü film simulatörleri, filmlerden canlandırma sahne şovları, restoranlar, meşhur film ve dizilerin setleri vs dev bir luna park. Tüm günümü orada geçirdim akşama doğru feci yoruldum hatta dizlerimde derman kalmadı. Bu sadece Universal Stüdyolarının yorgunluğu değildi. Amerika'da saat 17:00 olabilirdi ama asya saatine alışmış bedenim için saat sabahın dokuzuydu ve o saate göre tüm gece uyumamıştım... Tüm bunların sonucu olarak o gece dışarı çıkmayıp biraz hostelde takıldım ve yatıp uyudum..

Bayaa bir saat uyuyarak yavaş yavaş yeni saat dilimine adapte olmaya başladım. Kahvaltı sonrası Los Angeles'i gezmeye devam. Los Angeles çok büyük bir şehir. Nüfüsu 4-5 milyon ama şehrin yapısı dolayısıyla bir yerden bir yere gitmek çok zaman alıyor. DownTown (Şehir merkezi) haricinde neredeyse tamamen kısa binalardan oluşuyor ve bu sebeple enine büyümüş durumda.Çok fazla araba var ve arabanız yok ise otobüs ve metrolarda saatler geçiyor. DownTown'a indim. Modern yerleri olsa da  eski püskü yerler azımsanmayacak kadar fazla. Etrafta bir sürü evsiz insan ve fotoğraf çekilecek bir sürü yer. Yürümeye başladım. Latin mahalleleri, ara sokaklar, siyahların bölgesi, çarşı pazar yürüdüm ve fotoğraf çektim. Fotoğraflarının çekilmesinden hoşlanmayan bir ton insan var tabii o yüzden olay biraz riskli. Güzel bir kamerası olan görünmez bir fotoğrafçı harika işler çıkarır diye düşünüyorum :) Köşebaşlarında ellerindeki içki vs şeyleri satmaya çalışanlar, dilenenler, kendi kendine konuşup yürüyenler, duvarlarda grafitiler, eski püskü binalar işte size Merkez Los Angeles :)

Sonraki durağım Tam tersi manzaralar göreceğim meşhuur "Beverly Hills" oldu. Feci pahalı ve ünlü markaların sıra sıra mağazalarının yeraldığı, limuzinlerin, pahalı arabaların cirit attığı, kaldırımlara bal dök yala bölge. Hava feci sıcaktı 37 derece civarı. Ben,Y. Zellanda'dan 3 dolara aldığım tişörtüm, Bali'den 13 dolara aldığım kısa pantolonumla Beverly Hills'te yürüyüp herşey yolunda mı diye şöyle bir baktım :) Haa Sandaletlerim pahalı ama meşhur sandaletlerim, onlara laf yok :))

Yürürken, sokakta bir banka oturmuş lüle taşından kocaman bir piposu ile tonton siyah bir amcaya rastladım. Kendisine "Bared of Beverly Hills" diyor. Kartlarını da bu isimle bastırmış. Yıllardır bu bankta oturduğunu ve birçok ünlü ile tanıştığını söyledi. Türküm deyince piposunu gösterip "Heey bu da Türkiye'den, bak üzerinde ustanın imzası var!" dedi. Pipoyu çok pahalıya almış ve 2 tane daha varmış. Onlarla gurur duyuyor. Piposu yıllarca ilgi odağı olmuş. Gelen geçen insanlar onunla ve piposuyla fotoğraf çekilmişler. Ben de çekildim tabii ki :) Piposunun deniz kabuğundan yapıldığını sanıyor ve yıllardır soran insanlara böyle söylüyormuş. Ona bunun deniz kabuğu olmadığını, Lüle Taşı isimli madenden yapıldığını ve Türkiye'de Beyaz Altın da dendiğini söyleyince dumur oldu :) Baya bir sohbet ettik. Hangi ünlülerle tanıştığını anlattı. "Bak şu oteli görüyor musun, Pretty Women filmine Julia Roberts şuradan yürüyordu. Bak tam şurada Michael Jackson'un ağabeyi ile taniştim Jackson's Five grubundan" vs örnekler verdi. Çok keyifli sohbetlerin ardından vedalaştık ve devam ettim. Burada da ilginç manzaralar gördüm. Bir kıyafeti onbinlerce dolara satılan bir marakanın mağazası önüne parkedilmiş ferrari'ler, bugatti'ler vs ve biraz ileride ünlü bir mağazanın önünde sefalet içinde bir evsiz.. Şu Amerika çok ilginç bir yer doğrusu. Bu kadar evsizi Hindistan'da bile görmedim yahu. İlginç olan, kimse birşey demiyor. Bizim ülkemizde olsa böyle mağazanın önünde hayatta yaşatmazlar o adamı. "Hadi kardeşim topla pılını pırtını defol!" derler. Burada ise kimse birşey demiyor, diyemiyor. "Özgür ülke kardişiim, istediğim yere otururum!" diyebiliyor evsiz kardeş :)))

Sonraki durağım "Santa Monica Plajı" oldu. Otobüse atladım düştüm yola. Otobüste başka bir Siyah Amca ile tanıştım. Bana ve yan koltuktaki genç beyaz kıza portfolyosundaki resimleri gösteriyordu. Ateşli bir şekilde ünlülerle fotoğraflarını gösteriyor, özellikle ünlü eski boksör "Muhammet Ali" ile olan dostluğunu ön plana çıkarıyordu. Eskilerde rüyalarda yaşayan bir adam. Eski bir müzisyen..Los Angeles'ta otobüs ve metrolarda çok ilginç insanlarla tanıştım.Bir otobüs yolculuğumda da bir birini tanımayan 3 kişi ile Rock müzik üzerine sohbetler yaptım.Eskilerden yaşlı ama hala Rock N Roll yaşayan tipler :) Santa Monica plajına ulaştım. Ana yoldan baya bir merdiven inerek uzun kumsalı yürüdüm ve denize ulaştım. Pasifik Okyanusu'nda su oldukça soğuktu. Biraz güneşlendim ve yanımdaki meyveleri gömdüm. Plajda her türlü insan mevcuttu. Sonra tekrar yukarı çıktım, yol kenarında dizilmiş yiyecek satan minibüslerden birinden Buritos satın aldım. Akşam üzeri olmuştu ve yol kenarı cıvıl cıvıldı. Her türlü insan yürüyüş yapıyor çimlerde uzanıyorlardı. Sokak müzisyenleri şarkılarını çalıyor, etraftaki bir sürü evsiz çantalarını torbalarını yastık yapıp yatıp uyuyorlar. Amerika'ya gelmeden önce böylesi manzaralar görmeyi beklemediğimi itiraf etmeliyim. İnsanlar ve Los Angeles kocaman bir film sahnesi gibiydi. Mutlu bir film mi tartışılır tabii...

Sonraki gün Griffith Park'a çıkmak ve Los Angeles'e tepeden bakmak gibi bir fikir vardı ama başaramadım. Zira baya bir yürüdükten sonra tepenin daha çok ilerde olduğunu öğrenip geri döndüm. Hava feci sıcaktı ve tepeye çıkan servis araçlarının varlığını öğrendiğimde çok geçti. Geri dödüm ve Los Angelesteki bu son günümde, cumartesi akşamı Rock Barlara akmaya karar verdim. Barların bulunduğu, Sunset bulvarına yollandım. Kaliforniya şaka gibi bir yer canlı müzik akşam 7-8 gibi başlıyor 10-11 gibi bitiyor. Gece hayatı kısa. Whiskey a Go Go, Viper Room ve Roxy gibi ünlü barları buldum ve tek tek gittim. Önce çok heyecanlandım çünkü Motörhead grubundan Lemmy Kilmister'in sürekli Roxy barda takıldığını, şimdi gitsem tanışabileceğimi öğrendim. Hızlı adılarla bara ulaştığımda tam bir hayal kırıklığı. Barda canlı rock yok "Hip Hop" konseri var :( Lemmy de gelmemiş tabi.. Sonra herkesin tavsiye ettiği "Whiskey a Go Go" bara gittim. Hüsran, kapalı parti var ve giremedim. Sonra tavsiyeler üzerine "Viper Room" isimli bara gittim zira burada kesin vardır dediler. Orada da Hip Hop konseri varmış ve tüm biletler satılmış.. Feci hüsran ve gıcık hislerle Hollywood bulvarına döndüm ve daha önceden takıldığım barlarda takıldım...

Ertesi gün San Francisco yolları...
































































...devamını göster (show more...)

28 Mayıs 2014 Çarşamba

20 Mayıs 2014 Salı

G. Kore - Busan

Daha önce G. Kore muhabbeti yaptığım birçok insan bana "Busan Seul'den daha güzel bir yer" dedi ama ben gördüğüm kadarı ile pek öyle düşünmedim. Seul'un ortamı daha canllı geldi bana. Tabii heryerini görmedim ve çook vakit geçirmedim. Busan'da Kyunsung Üniversitesi yakınlarında konakladım. Etrafta restoran ve barlar mevcut. Gittiğim tarih sınav haftasına denk gelince ortalık pek hareketli değildi.

Aklımda Kore savaşı sırasında şehit olan Türk askerlerininde bulunduğu "Birleşmiş Milletler Anıt Mezarlığı"nı gezme fikri vardı. Babam da orayı görmemi telkin etmişti. Ben de yürüyerek orayı buldum. Oldukça bakımlı ve güzel düzenlenmiş bir yer. Kapıdan girmek üzereydim ki kapıdaki asker beni durdurdu ve hangi ülkeden geldiğimi sordu. "Türkiye" dedim ve "buyrun efendim" diye beni içeri aldı. "Neden sordu acaba? Herkesi almıyorlar mı, nedir?" diye düşünerek yürüdüm. Gözüm tam mezarların olduğu bölüme iliştiğinde birden "İstiklal Marşı" çalmaya başladı. O anki duyguyu anlatamam. Tüylerim diken diken oldu. 60 yıl önce buraya gelip şehit olan askerimizin mezarları karşısında insan çok duygulanıyor. Yaşları 21-22 civarı yüzlerce asker buraya gelmişler ve kahramanca savaşmışlar. Ne için savaştıklarını tam anlayamadan verilen görevi canları pahasına yerine getiren, evlerinden binlerce km uzakta şehit olan gençler. Çok fazla yorum yapmaya gerek yok, dünyanın düzeni belli... Anıt mezarlığın bir bölümünde ölen askerlerin ülkelerinin başlığı altında isimleri yazıyor. Birleşmiş Milletlere üye ülkelerin bir kısmının gönderdiği, hayatını kaybeden askerler... Binlerce isim duvarlarda. Diğer bir bölümde bayraklar ve Mezarlar...

Kore'de tanıştığım ve nereli olduğumu soran insanların bir kısmı "Türküm" dediğimde "Hey biz kardeş ülkeyiz" tepkisi verdiler. Bu hoş bir şey tabii. Yaşlısından gencine bir kısım ( Herkes değil) insan hala Türk insanına minnet duyuyor. Busan'de Gwangan Köprüsünü ziyarete gittim. Köprüde hava kararınca neon ışık şovları yapılıyor. Ayrıca köprüye monte edilmiş 56 hoparlör de ışık şovuna eşlik ediyor. 1 saat kadar havanın kararmasını bekledim. Sonunda hava karardı ama ışık şovu malesef olmadı. Ben Kore'ye gitmeden meydana gelen Feribot faciasında yarısından fazlası lise öğrencisi olan yüzlerce insan can vermişti bu yüzden şovlar iptal edilmişti. Hatta köprüde normalde yanan ışıkların bile yarısı yanıyordu. Meydana gelen bu kaza G.Kore halkını derinden yaralamıştı. Tüm televizyonlarda görüntüler eşliğinde sürekli tartışmalar yaşanıyordu. Sonunda kaza sonrası süreci iyi yönetememekle suçlanan Başbakan istifa etti. Demek ki bazı yerlerde hatasunu kabul eden Başbakanlar istifa edebiliyor...

Sonraki günlerde, Kültürel mahalle'yi gezdim. Rengarenk boyanmış evler. Duvarlarına resimler grafitiler yapılmış binalar vs. Fena bir yer değildi. Sonra Heunde plajına gittim. Uzandım ve güneşlendim. Plaj huzurluydu. Etrafta gezinen insanlar kimseye rahatsızlık vermeden keyifle vakit geçiriyorlardı. Sonra Seul'den Yarden geldi ve beraber balık pazarını gezdik. Envai çeşit deniz ürününü satın alabilirsiniz. Balık pazarında konumlu restoranlarda istediğiniz deniz ürününü pişirtip yiyebilirsiniz. Çok çeşitli fiyat seçenekleri mevcut.

Kore'liler normal insanlar. Kore'de öyle. Yani G. Kore'de gezerken öyle çok değişik orjinal bir ülke bulmadım. Herşey normal, düzenli vs. Güzel restoranlar ve keyifli barlar var elbet. Aslında düşündüm de, G.Kore yerine Çin'e gitseymişim daha iyi olabilirmiş :))))



































































...devamını göster (show more...)