2 Ocak 2014 Perşembe

Malezya - Cameron Highlands

Penang adasından yola çıktığımda minibüsteki tek yolcu bendim. İyi ingilizce konuşan şoförle sohbet ede ede yolculuk yaptım. Malezyanın gittikçe zenginleşmesi sonucu artan maliyetler sebebiyle dev şirketlerin yatırımlarını Penang'dan çekip Vietnam, Çin gibi ülkelere kaydırdığından bahsetti. Cameron Highland'a vardığımda hava ciddi serindi ceketimi giydim. Rakım 2000 metre ve Penang adasının yakıcı güneşinden sonra hava oldukça farketti doğrusu. Şoförüm beni bir pansiyona götürdü, odaya baktım, fiyatı sordum sonra başka bir yere daha bakayım dedim. Gittiğim diğer pansiyonda bana gösterilen oda 1,5 metrekare, penceresi olmayan duvarlardaki boyaları dökülmüş bir hücre olunca önceki pansiyona geri döndüm. Yahu adam, madem hapisane pansiyon işletiyorsun bari duvarlara iki fırça boya at, iki manzara resmi falan as bari de oda diye yedir sonra...

Çantamı odaya atıp dışarı çıktım. Küçük bir halk pazarının restoran ve hediyelik eşya dükkanlarının olduğu bir yerde yemek yedim, meyve satın aldım. Sonrasında sokaklarda yürüdüm ve etrafı inceledim. Cameron Highland'in en büyük özelliği etrafındaki uçsuz bucaksız çay yetiştirilen araziler, çilek üretim merkezleri vs tarım merkezleri. Buraları kendi başınıza da gezebilirsiniz, bir tur satın alıp da görebilirsiniz. Bölge tarım ve turizimden para kazanıyor. Öğrendiğim kadarıyla hızlı ve dengesiz bir yapılanma mevcut. Tanıştığım insanlar 5 - 10 yıla kalmadan buranın eski cazibesi kalmayacağını söylediler. Etrafta koca koca otelleri ve inşaatları görebiliyorsunuz. Ertesi gün için bir tur satın aldım otele döndüm.

Tur için sabah 08:00 de hareket ettik. İlk durak arı çiftliğiydi. Sonra çilek seralarını ziyaret ettik. Burada dalından koparıp çilek satın alabiliyor, çilek suyu içebiliyorsunuz. Fiyatların uygun olduğunu söyleyemeyeceğim, kendileri üretmiş olmasına rağmen. Sonraki durağımız asıl görmek istediğim Çay arazileriydi. Durağımız "BOH" isimli şirkete ait arazilerdi. Boh, 20 yüzyılın başında İskoç bir ailenin girişimiyle kurulmuş bir şirket. Nesilden nesile aktarılan yönetim ile şu anda Güneydoğu Asyaya ihracat yapıyorlar. Önce üretim tesisini gezdik. Tepelere yayılmış çay bitkilerini görmek gerçekten güzeldi. Bitkilerin arasında gezindim birkaç yaprak çay kopardım kokladım ve tadına baktım ama taze yapraklardan pek çay tadı alamadım :) Manzaraya karşı oturup bir bardak çay içmek keyif verici... Buradaki Malezyalılar benimle fotoğraf çekilmek isteyince bol bol fotoğraf çekildim :)Sırada gül bahçesi ve tapınak vardı. Çay arazileri haricindeki yerler pek etkileyici değildi dorusu. Buraları da bitirip pansiyonuma döndüm. Bu arada eklediğim resimler arasında küçük yerel bir tapınakta çektiğim bir fotoğraf da var ve o fotoğrafta Rockçılar için bir sürpriz mevcut :))

Pansiyonda otururken yanıma kırklarında esmer bir adam geldi ve selam verdi. Nereli olduğumu sordu Türküm diyince "Ooo merhaba" dedi ve oturdu. Yarı Suudi Arabistan'lı yarı Türk bir adam. Arap aksanıyla Türkçe konuşabiliyor ama çok iyi değil. Aylardır buralarda yaşadığını, 1 aydır bu pansiyonda kaldığını söyledi. "Ne yapıyorsun buralarda? çalışıyor musun, tatil mi yapıyorsun?" diye sorduğumda net bir cevap alamadım. Normalde Yunanistanda yaşıyormuş falan garip bir adamdı açıkçası ama konuşmayı anlatmayı çok sevdiğini hemen anladım :) Birkaç gün öncesine kadar başka bir Türk arkadaşı burada konaklıyormuş 3 ay kalmış ve vizesi dolunca ayrılmak zorunda kalmış. Asker kaçağı olduğunu ve 3 yıldan fazladır çevre ülkelerde dolaştığını söyledi. Zor bir hayat bence. 3 yıl boyunca Türkiye'den gelen cüzzi bir para ile oradan oraya sürüklenmek...

Pansiyonuma döndüm ertesi gün için Kuala Lumpur otobüs biletimi aldım. Serin yayla havasını içime çektim biraz yazı yazdım ve müzik dinledim. Sonra uyku...
































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder