30 Ocak 2014 Perşembe

Filipinler

Singapur havaalanında Check-in kontuarına geldiğimde görevli bana Filipinler'den çıkış uçak biletimi sordu. Ben de, "Daha satın almadım, ne kadar kalacağımı bilmiyorum" dedim. Görevli, Filipinlerden çıkış uçak bileti olmadan uçmama izin veremeyeceğini, Filipinler hükümetinin kesin kuralı olduğunu, ülkeye çıkış bileti olmadan giremeyeceğimi çok kararlı bir şekilde söyleyince bir anda heyecan oldu. Hemen bilet almam gerekiyordu ve Filipinler'den sonra hangi ülkeye gitmek istediğimden emin değildim. Acaba Hong Kong'a mı gitsem yoksa Endonezya'ya mı? Buna Filipinlerde karar vermek istiyordum ama hemen karar verip, biryerden internet bulup bilet satın almam gerekiyordu.

Biraz düşündüm ve Singpur'dan sonra Hong Kong'a gitmekten vazgeçtim ve Endonezya uçak bileti almaya çalıştım. Bulduğum lanet bilgisayar o kadar kötüydü ki 1 saatte bilet alamadım. Kontuarın kapanmasına dakikalar kala bilet almayı başardığımda vücut ısım bayaa yükselmiş, kalp atışlarım hızlanmıştı. Koşarak kontuara gittim ve son yalcu olarak check-in işlemimi yapıp uçağa bindim. Hata benimdi, gitmeden önce daha iyi araştırmalıydım...

Sabah erken saatlerde Manila hava alanına vardım. Gitmek istediğim Hostele ulaşmam pek kolay olmadı. Biraz yer yön sorup baya bir yürüdüm. Sorduğum herkes beni dikkatli olmam konusunda uyardı zira şehirde dolandırılabilir veya kapkaç olaylarına maruz kalabilirmişim. Ben de elimden geldiğince tedbirli oldum. Manila ilk izlenim olarak oldukça kalabalık, fakir, pis, karışık göründü. Hostelime vardım ve temiz ama bomboş bir hostel buldum. Akşama kadar hostelin temizlikçisi, çoğuğu ve ben oturduk. Dışarı çıkıp yemek yedim ve etrafa aktım. Kaldığım bölgede özel birşey yoktu. Sonunda dışarıdan dönen diğer misafirler hostele geldiler ve içlerinde bir tanesi Singapur'da aynı hostelde kaldığım Chloe çıktı. Hemen muhabbete daldık diğer konuklar da kafa dengi sayılırdı. Manila'da çok kalmadan Donsol'a gidip Balina Köpek Balıklarını görmek istdiğmi söyledim. O da aynı planda olduğunu söleyince beraber gitmeye karar verdik.

Ertesi gün dışarı çıkıp Manila sokaklarında dolaştık. Akşam kalkacak Donsol otobüsüne biletleri aldık. Sokaklarda yaşayan çok insan var Manila'da. Kaldırımlara yol kenarlarına dizilmiş oturan uyuyan insanlar aileler çocuklar... Trafik tam kaos, tüm o araçlar ve Filipinler'in simgelerinden Jeppney'ler. Jeepney Amerikan ordusunun kullandığı eski Jeep'lerin dolmuş kıvamında modifiye edilerek kullanılan araçları. Tüm Filipinler'de binlercesi mevcut. Her tarafları boyalı koca koca yazılar, yapıştırmalar, süslemeler ile oldukça şeker görünen, yolculuk etmesi bir o kadar rahatsız ulaşım araçları. Şehir metrosunu kullanmak ulaşımı oldukça rahat hale getiriyor. Chloe ile şehir merkezini, meydanı, Çin mahallesini, sokaları dolanıp şehrin içinde kaybolduk. Şehri tanımanın en iyi yollarından birisi bu. Sonunda nasıl olsa sora sora yol bulunuyor.

Sokaklarda dolaşırken sanki fakir bir Orta Amerika ülkesindeymişim gibi hissettim kendimi. Filipinler ABD İspanya savaşı sonrası 1898 tarihinde 20 milyon dolar karşılığı ABD'ye satılmadan önce 333 yıl İspanyol hakimiyetinde kalmış. 1946'da da bağımsızlıklarını ilan etmişler. Ülkenin ismi İspanya kralı 2. Filip'ten geliyor. İspanyol kültürü hem dillerinde hem dinlerinde yaşıyor. Katolik Hristiyanlar, kiliseler heryerde. Oldukça dindar göründüler bana. Sürekli dini festival, tören ve aktivitelere denk geldim. Bir yandan da ABD etkisi var. Dillerinde yemek kültürlerinde, yaşam alanlarında. Amerikan kültüründen çok etkilendikleri belli.

Nüfusu 100 milyonu aşmış Filipinler'de hemen hemen her işletmenin önünde silahlı güvenlik görevlileri mevcut. Marketler, kozmetik dükkanları, kafe, bar, hostel, silah heryerde. Hele bankaların önünde pompalı tüfeklerle duruyorlar.

Gittiğim ülkelerde yerel yemekleri, sokak yemeklerini yiyiyorum genelde ama Filipinler'de yemekleri pek beğenmedim. Küçük restoranlarda tencerelerde pişirilmiş ev yemekleri tarzındaki yemekler soğuk ve lezzetsiz geldi bana. Hele pilav çok kötü. Batı tarzı yemekler yedim genelde bunlar da hiç ucuz değillerdi. Amerikan fast food kültürü oldukça yaygın. Çin, Japon, Arap ve Kore mutfağını da bulmak mümkün. Konaklamanın ucuz olduğunu söyleyemiyeceğim. Tabi bir sırt çantalı gezgine göre.

Akşam olunca otobüse binip Donsol'un yolunu tuttuk. Şu ana kadar yaptığım en soğuk otobüs yolculuğunu yaptım.

-Yahu kardeşim kısın biraz şunu!
-Kısıkta zaten beyefendi.
-Bu kısık mı şimdi???? Tam açınca nasıl oluyor acaba???

Donsol'da kaldığım iki gün boyunca yağmur yağdı ve malesef Balina Köpek Balıklarını göremedim.Garanti diye bir şey yok.Hayvancık gelmedimi göremiyorsun. Büyük bir haya kırıklığı. Hem para hem zaman kaybı. Yapacak birşey yok, seyahatte olan ve olacak şeyler bunlar. Sonra Legazpi şehrine geçtim ve Boracay adasına uçak bileti baktım. Uçak biletleri uçmuş durumdaydı. Manila'ya otobüsle geri dönüp oradan uçmak daha ekonomikti ve öyle yaptım. Filipinler'e gelirken kafamda en çok yayılmak, dinlenmek, hızlı ve yoğun geçen 3,5 ayın yorgunluğunu atmak vardı. Bu yüzden Boracay'da uzun kalmaya kara verdim. Kaldığım hostel oldukça temiz ve eğlenceli bir yerdi; 5 gün boyunca dinlendim, gezdim, insanlarla muhabbet ettim. Sahilde yuvarlandım.. Parti ve dans delisi çılgın çocuk Ryan ve fotğraf çekmeye çalışan deli manyak Kore'li kız Jessica çok eğlencelilerdi.

Boracay Kite Boarding denen aktivitesiyle ünlü. Adanın bir yanı çok rüzgar alıyor ve Kite Boarding için oldukça elverişli bir ortam sunuyor. Oldukça turistik bir yer olmasına rağmen keyif aldım. Bembeyaz kumsalı ve temiz denizi gayet güzeldi. Adanın iç taraflarının fakir mahallelerle dolu olduğunu da söylemeliyim. Boracay'dan kısa süreliğine ayrılıp her yıl ocak ayında düzenlenen binlerce insanın katıldığı "Ati-Atihan" festivalini görmek için Kalibo şehrine gittim. Rengarenk kostümleri, çiçeklerle bezenmiş azizlerin heykelleri, çeşit çeşit entrumanlar ve şarkılarla sokaklarda yürüyen insanlar. Festival Katolik dini bir festival olmasına karşın pek fazla dini bir görüntü yoktu. Alkol ve eğlence heryerdeydi. Ben de fotoğraf ve video işlerini hallettikten sonra kameramı kapatıp biramı aldım ve korteje katıldım. Dans ederek yerel insanlarla yürüdük sokaklar caddeler boyunca. Onlarca insan yanıma gelip benimle resim çekildiler, içki ikram ettiler beni bağırlarına bastılar Ehehheee :))))))))) Bu arada festivalde Filipin televizyonuna da çıktığımı söylemeliyim ;)

Filipin halkından biraz bahsetmeliyim. En başta çok nazikler. Yabancıları çok seviyorlar. Bir restoran yada kafeye oyurduğunuzda ya da sadece su aldığınızda bile "Hoş geldiniz efendim, nasılsınız efendim, buyrun efendim, teşekkürler efendim vs." seve seve yardımcı oluyorlar. Harika bir gün geçirdim ama dönüş olayı biraz sıkıntı oldu. Minivan ve otobüs bulmakta zorlandım. Ulaşım sektöründekiler biraz kaba olabiliyorlar. Uzun uğraşlarım sonucu bir koltuğu iki kişi paylaşarak geri döndüm.

Yedi binden fazla adadan oluşan Filipinler'de amacım ulaşım aracı olarak Feribot ve otobüs kullanmaktı ama hava şartlarından dolayı mümkün olamadı. Burada yağışlı mevsim olması ve zaman zaman verilen fırtına alarmları dolayısıyla iptal edilen feribot seferleri yüzünden uçak kullanmak zorunda kaldım. Pahalı uçak biletleri Filipinler için ayıdığım bütçeyi baya bir aştı malesef. Boracay'dan Cebu şehrine ulaştım. Uçaktaki hostes, hava alanından şehire toplu ulaşım aracı olduğunu söyledi ama alandan dışarı çıktığımda o aracı bulmam kolay olmadı. Sorduğum herkes yok öyle birşey sadece taksi var dediler. Israrlarım sonuç verdi ve dolmuşa ulaştım. Birkaç araç değiştirdikten sonra hostelime ulaştım.

Hostelimin hemen yanında bulduğum ucuz ve güzel lokanta süper oldu. Saçlarımı kestirdim ve şehri keşfe çıktım. Tarihi Sto Nino kilisesi, Ünlü kaşif Macellan'a ait olduğu söylenen Haç'ın olduğu küçük yapı ve tabi ki de büyük halk pazarını ziyaret ettim.Pazarlara bayılıyorum. Rengarenk meyveler sebzeler çoluk çocuk doğal insanlar.
Dünya etrafında tam tur atan ilk insanlardan olan, Macellan Filipin adalarına ayak basan ilk Avrupalı kaşif.Yerli lider Lapu Lapu ile girdiği savaş sonucu burada öldürülmüş.
Akşam olunca önce yemek olayını hallettim sonra canlı müzik dinleyebileceğim bir yer aradım. Rock bar yazan yere gittim garsona "ne tarz canlı müzik var?" dedim, "Hard Rock" deyince mutlu oldum. Sonra sahneye çıkan Reggie grubundan 5 şarkı dinleyip kalkmak üzereydim ki bir ses, "Hello Where are you from?" dedi ben de "Turkey" diyince Ersoy abi ile tanıştık :) Ersoy abi sırt çantalı seyahat etmeyi seven ve uzun süredir de seyahat eden birisi. Sonraki günler onunla vakit geçirdik ve çok eğlendik. Gittiğimiz bir alışveriş merkezinde Türkçe konuştuğumuzu duyan bir grup insan yanımıza geldi ve onların Tayfundan büyük zarar gören Filipin halkına yardım etmeye gelmiş ve 2 aydır burada görev yapan Kızılay çalışanları olduğunu öğrendik. Bir süre sohbet edip bilgi aldık ve kendimizden bahsedip meraklarını giderdik.

Cebu'nun ardından ben Balina Köpek Balılarını görebileceğim diğer bölge olan Oslob'a doğru yola çıkacaktım, Ersoy abi ise Hong Kong'a gidecekti. Vedalaştık ve ben otobüsle Oslob'a geldim. Balina köpek balıkları okyanuslarda yaşayan en büyük canlılardan birisi ve onları görmeyi kafama koymuştum. Burada görmenin garanti olduğunu duymuştum zira burada onları besliyorlardı ve toplanma alanlarına turlar düzenleniyordu. Oslob'da konakladığım pek kötü ama uygun fiyatlı otelimin çalışanlarından turların sabah 06:00 ile 12:30 arasında olduğunu öğrendim. Şnorkel kirası ile fiyatı 1000 pezo.

Sabah erkenden uyanıp turumu satın aldım ve küçük bir tekne ile hemen hareket ettik. İçimde ciddi bir heyecan vardı. Balina Köpek Balıkları ile yüzecektim. Sahilin biraz ilerisinde toplanmış diğer teknelerin yanına yanaştık ve şnorkelimi kafama geçirip suya atladım. Kameram ve su geçirmez kılıfı ile birlikte tabi :))

Zararsız olduklarını bildiğim halde onlarla yüzmenin biraz ürkünç olacağını düşünüyordum. Zira biraz iri hayvancıklar ama öyle olmadı gayet keyifli ve heyecanlıydı doğrusu yarım saat kırk dakika boyunca büyüklü küçüklü B.K.Balıkları ile yüzdüm, fotoğraf ve video çektim ve müthiş bir deneyim yaşadım. Bu arada deniz anaları tarafından iki kez çarpıldığımı söylemeliyim. İlk kez böyle bir şeye maruz kaldığım için ne olduğunu anlayamadığım bir yanma hissi çok hoş değildi. Amacıma ulaştığım için mutluydum; Oslob'tan ayrılıp otobüse atlayıp Cebu'ya, hostelime geri döndüm. Sonraki günde Endonezya uçuşum için Manila'ya döndüm. Yine yollar göründü bana :)))

















































































...devamını göster (show more...)

24 Ocak 2014 Cuma

Singapur

Myanmar dönüşü Kuala Lumpur hava alanına indiğimde saat gece yarısını geçmişti. Hemen Air Asia bilet gişesine gidip 5 saat sonra kalkacak Singapur uçağına bilet aldım hem de sadece 30 dolara. Hava alanında sabahlayıp saat 06.00'daki uçağa bindim.

Singapur hava alanı gerçekten çok büyük ve modern. Hemen metroya atlayıp internetten bulduğum hostele yöneldim. Hostel Little India (Hint Mahallesi) bölgesindeydi. Hindistan bir türlü peşimi bırakmadı yolculuğum boyunca :) 10 günlük yoğun ve yorucu Myanmar gezisi üzerine bir de havaalanında sabahladığım geceyi eklersek yorgunlukta gebermek üzereydim. Metrodan inip hostele vardım ve hemen yatağa geçtim. Gürültücü elemanlar yüzünden uykum pek uzun süremedi. Hosteldeki çalışanlardan birisi öğleden sonra hosteldeki diğer misafirlerle şehir turuna çıkacaklarını, beni de aralarında görmek istediklerini ve turun ücretsiz olduğunu söyledi. Hemen "Tabüükü" dedim. Sonra bir baktım ki şu çocukları sokakta gezdikleri scooter'larla gezilecek. Yav nasıl olcek nerdeyse 2 metre adamım o aletle falan oldum. Bi de dehşet yorgunum dizlerimde derman yok. Neyse tamam dedim çıktık yola bir süre sonra yolda durup fotoğraf çekmek istiyorum, onlar devam ediyor, etrafa bakmak istiyorum olmuyor, derken zaten pek bana göre olmadı bu scooter 5 numara küçük geldi:D Dizlerimde derman da yok gruptan ayrıldım aldım elime scooter'ı kendim gezdim fotoğraf çektim istediğim yerde durdum. Sonra mertoya atlayıp Hostelime gittim. Metroda insanlar önce bana sonra scooter'a bakıp telefonlarına geri döndüler :) Singapur da herkes, elinde akıllı telefon ya da tablet bilgisayar ve kulaklarında kulaklık geziyor. Kimsesin kimseyle bir işi yok. Metroda telefondan dizi izleyenler, müzik dinleyenler vs.

Singapur'da 4 dil mevcut; Metroda vs anonslar ve yazılar 4 dilde yapılıyor. Malayca, Çince, Hintçe ve İngilizce. Oldukça modern, düzenli, kurallı, kozmopolit bir şehir ülke. Çok büyük değil. Koca koca gökdelenler, iş merkezleri, dev alışveriş merkezleri, parklar ile kafamızdaki uzak doğu fotoğrafından oldukça farklı.

Akşam ucuz yemek bulmak amacıyla dışarı çıktım ve birkaç kişiye sorduktan sonra küçük restoranların bulunduğu "Food Court" denen yere gittim, Little India mahallesinde. Fiyatı Singapura göre uygundu. Singapur gerçekten pahalı bir yer. Barlarda bira 25-30 TL civarı dersem bir fikir olur galiba :D Akşam şehri keşif için dışarı çıktım. Meşhur Marina Bay Sand isimli binayı görmek istiyordum. Metro ile binayı buldum ve önündeki Parkımsı yere doğru yürürken hostelde gürültüleriyle beni uyandıran elemanlar bana, "Pardon buralı mısınız, burada içki içmek sorun yaratır mı?" diye sordular. Ben de "Buralı mıyım hahaha hayır, biz aynı Hostelde kalıyoruz dedim" Güldük ve beraber gezmeye başladık. Sebastian ve Mattheas isimli iki Avusturya'lı genç. Birisi 19 yaşında (Sebo) diğeri 24 yaşında. Acayip eğlenceli çıktılar. "Pardon yav" dediler ve akşam beraber gezmeye karar verdik. Sonradan yanlarına "Candy" isimli Endonezyalı kız katıldı. Dördümüz bütün gece çok eğlendik.

Önce Marina Bay Sand binasının 57. (Son) katındaki Kulübe gitmeye karar verdik. Kapıya gelince benim üzerimdeki sandaleti ,kapri pantolon ve atlet tişörtü gören güvenlik görevlisi özür dileyerek beni almadı. Yanımdakiler gömlek pantolon giymişler. Ne yaptıysam ikna olmadı. Hatta en son "Tamam kardeşim buralarda Armani, Gucci falan var mı?" diye esprimi bile yaptım :D Sonunda çocuklara "Siz gidin ben sizi 20 dk beklerim" dedim. Onlar da "Tamam, şöyle bir etrafa bakıp geliyoruz" dediler. 20 dk sonra geldiklerinde binanın en üst katından etrafın ne kadar harika göründüğünden bahsettiler. "Hmm tüh!" tepkimden sonra Mat, "Kıyafetleri değişelim mi?" dedi :) Bende "Ciddi misin?" dedim. "Neden olmasın tuvalette değişiriz, sen gider bakarsın biz seni burada bekleriz" dedi. "Yav süper macera olur hade gidelim!" diyerek tuvalete gittik. Erkekler tuvaletinde kıyafetlerini değişen iki çıplak adam :DDD Neyse ki tuvalet boştu fazla sıkıntı olmadı :D Mat'in kıyafetleri içinde beni gören güvenlik görevlisi önce bir şok oldu sonra gülmeye başladı sonra "Hoş geldiniz efendim buyrun bu taraftan" diyerek beni içreri aldı. 57. kattan etrafı izlemek keyifli tabii. Rüzgarı yüzünde hissedip ışıldayan şehri izlemek. Ama bambu binalar akşam pazarları ve konolarla nehirde ticaret yapan insanları gerçek Güney Doğu Asya manzarasına değişmem :P :))) Yukarıda fiyatları uçuk bir klüp, dans eden, etrafı izleyen insanlar. Ben de bir süre izleyip fotoğraf çektim. Sonra arkadaşlarımı çok bekletmemek adına aşağıya indim.

Gece yeni başlıyordu ve Singapur gece hayatı neye benziyor diye merak ediyordum. Diğer arkadaşlar da bana katılmak istedi ve Singapur'da yaşayan Candy rehberliğinde Clarke Quey bölgesinde yanyana barların bulunduğu yere gittik. Canlı müzik yapılan barlar, dans barlar yanyana. Fiyatlar yüksek, kıyafetler şık. Orta seviye kalabalık ve genelde pop ve elektronik müzik. Buradaki barlarda biraz takıldık. Sebastian (Sebo) birkaç biranın üzrine alkol oranı 11,6 olan bir bira içince... Ajdar'ın Avusturya versiyonu şeklinde dans etmeye başladı. Gittiğimiz her yerde yardı beni (ve etraftaki insanları) gülmekten.

Ertesi gün kalkıp Sentosa adasına gitmeye karar verdik ve öğlen yola çıktık. Metro ile ve yürüyerek adaya ulaştık. Manzara güzel tabii. Oldukça gelişmiş ve modern bir yer. Etrafta parklar, restoranlar, Universal stüdyoları, Suni Plajlar mevcut. Stüdyoyu bilet karşılığı gezebiliyorsunuz. Ben fiyatını biraz yüksek bulduğum için gezmedim. Plajlar ise ilginç. Dev limanın biraz ilerisine kum taşıyarak çevre düzenlemesi yaparak suni adalar yapıp ağaçlandırarak oluşturmuşlar. Otobüslerle ve raylı sistemle kolayca ulaşabiliyorsun. Biz Tanjong beach'e gittik. Giriş ve ulaşım tabii ki de ücretli; Singapur adım başı para. Buradan çıkıp geziye devam ettik. Önce Chijmes diye bir yere gittik. Oldukkça pahalı görünen bu yerde akustik gitar çalan adamın yanında şarkı söyleyen kadının sesi melek gibiydi. Çok keyif alarak dinledim. Burada fazla kalmayıp ülkenin simgesi Merlion'u görmeye gittik. Aslan başlı balık heykeli. Ortam çok kalabalıktı yüzlerce fotoğraf makinesi ve patlayan flaşlar..

Singapur'da iki gün kaldım. Beraber gezdiğim arkadaşlar sayesinde iyi vakit geçirdim. Gezim sırasında bulunduğum ülkeler arasında günlük harcama rakamımın en yüksek olduğu ülke burası oldu. O kadar dikkat etmeme rağmen...















































...devamını göster (show more...)