5 Haziran 2014 Perşembe

New York

Sabahın köründe feciat yorgun bir şekilde JFK hava alanına indim. Ben kendim indim, uçak kullanmadım :DD Metro kullanarak ve aktarma yaparak Yıllardır Amerika'da yaşayan eski ve çok sevdiğim arkadaşım Engin'in eve vardım. Engin'le sarıldık, sabahın körü olduğu için ikimiz de zıbarıp uyuduk. Öğlene doğru uyandık, Engin evde kız arkadaşı Gökçe ve diğer ev arkadaşı Tamer ile yaşıyor. Hepsi kafa dengi ve misafirperver insanlardı; buradan hepsine çok teşekkür ediyorum :)

Dostların evde hazırladıkları güzel bir Türk kahvaltısı sonrası (Ki fecii özlemiştim çok iyi geldi) dalıverdim New York şehrine. Metro ile önce Central Park'a gittim. Bir ucundan diğerine yürüdüm. Yeşil, huzur verici ve temiz. Parkta gezinenler, yatıp yuvarlananlar, beyzbol oynayanlar vs oldukça canlı idi. Sonra şu meşhur Time Meydanını bir görelim dedim ve oraya yürüdüm. Dev ekranlar, reklam panoları, yürüyen binlerce insan, feci canlı ve hareketli idi. Film karekterleri kostümleri ve değişik temalı giymiş bir sürü insan, fotoğraf çektirmek ve para kazanmak için dolanıyor. Onlarla fotoğraf çekilenler, restoranlara girenler, polisler vs.. Biraz dolanıp foto & Video çektim sonra kendi yapımları burgerleri ve taze patatesten yaptıkları kızartma ile ünlü burgercide yemek yedim. Sonrasında ara sokaklara daldım ve dolaştım. Akşam eve döndüm; Engin'le kısa bir sohbet, o işe gitti ben de Bleecker Caddesi'ne gidip barlara takıldım. Orta seviyeli iki grup dinledim, birkaç bira içtim ve takıldım. Canlı müzk olan yerlerde en ucuz bira 5-7 dolar civarı.

Sonraki gün Engin'le Union Square'a gittik. Metrodan çıktık ve meydanı görür görmez sevdim. Her çeşitten insan ama her çeşidin de çeşidi. Her renkten, her tarzdan insan. Sokakta yaşayanlar, öğrenciler, turistler vs. Satranç takımlarını masalara dizmiş "Var mı oynamak isteyen?" şeklinde geleni geçeni ikna etmeye çalışan, bahis yoluyla veya sadece oyun ve sonrası bahşiş'le oyun oynamak isteyen adamlar.. Fotoğraf makinelerini alıp bir köşeye geçip (Benim gibi) bir ton fotoğraf çeken insanlar, müzik yapanlar, sokak performansları sergileyenler, kafasına göre bağırıp slogan atanlar, ellerinde taşıdıkları pankartlara veya yerlere tebeşirle mesajlarını yazanlar. Tam bir alem. Engin'le önce bir müzik markete uğradık. O zil bakındı (Engin New York Gypsy All Stars grubunda ve farklı birçok isimle davul çalıyor. Hem Bilkent hem de Berklee College Of Music mezunu sağlam müzisyen yani:) ben de güzel birkaç gitar denedim her zamanki gibi. Gitar denediğim ülkeler arasında en rahat ve istediğim kadar çalabildiğim yer ABD oldu şu ana kadar. Sonra o işine gitti bense Union Sqeare'de takıldım. Sonrasında elimde harita önce "Litte Italy" sonra "China Town"a yürüyüş ve gezinti.

Pazar günü olması itibariyle de Little Italy sokakları canlıydı. Sokaklar masalar atmış restoranlar dolu insanlar şık giyinmiş ve keyiflilerdi. Fiyatlar çok ucuz gelmedi bana. Sonra Çin mahallesine yürüyüş. Burası daha dağınık ve salaş geldi. Fiyatlar daha uygun. Buradan biraz meyve satın aldım ve parka oturup insanları seyretmeye başladım. O ara yandaki bankta oturan şeker mi şeker bebekleri olan aile bana yer yön sorunca tanıştık. Türkiye'den tatile gelmişler ve New York'u geziyorlar benim gibi.

Brooklyn köprüsüne doğru yürümeye başladığımda hava kararıyordu. Gökdelenlerin ışıkları yavaş yavaş yanmaya başlamıştı. Brooklyn köprüsünü yürüyerek geçecek ve orada takılcaktım. Yolda benim gibi gezen ve fotoğraf çeken Yunan arkadaş Christiana ile tanışmamız da fotoğraf yolu ile oldu. Chiristiana Yunan bir oyuncu.. Çeşitli ülkelerde bulunan Yunan okullarında çocuklar için Tiyatro oyunları sergiliyorlar. Bu sayede baya bir geziyor. Beraber yürümeye ve sohbet etmeye başladık. Daha önce New York'ta bulunması ve oldukça kafa dengi olması yürüyüşün keyfini arttırdı. Köprüyü geçtiğimizde hava artık iyice kararmıştı. Bir yanımızda Brooklyn diğer yanda Manhatten Köprüsü. Brooklyn Heights'da eski tuğla binaları arasında yürüyüş ve Christiana'nın önceki gelişinde duyduğu dünyanın en iyi dondurmacısı olduklarını iddda eden dondurmacıyı aramak çok keyifliydi. Sonunda dondurmacıyı bulduk. Yeni kapatmışlardı ama ricalarımızı kırmadılar ve bize dondurma verdiler. İki köprü arasında Manhatten manzarasında dondurmaları gömmek ayrı bir keyif oldu. Dondurmalar fena değildi ama (Ben Çilek Ve Çikolata yedim) dünyanın en iyi dondurması olduğunu düşünmüyorum. Ben acıktım tabi ki o kadar yürüdük yaav :) İmdadıma şirin bir Meksika Lokantası yetişti. Hemmen bir Burito ve bir Jamaika birası :)

Ertesi gün Christiana ile buluşup Staten Island'a giden Feribot'a binmek ve Özgürlük anıtını daha yakından görmek amacı ile buluştuk. Ama öncesinde meşhuur "Grand Central" istasyonuna uğrayıp şöyle bir gezdim. Birçok film sahnesinin çekildiği ünlü bir yer. Staten Adasına giden feribotlar ücretsiz. Adaya geçerken Özgürlük anıtını görüp fotoğraf çekebilirsiniz. Ancak anıtın bulunduğu adaya gitmek ve daha yakından görmek isteyenler anıtın bulunduğu adaya gitmeliler. Özgürlük anıtını görmek heyecan vericiydi tabi ama çok yakın değildik doğrusu. Adaya vardığımızda gezmek istedik ama sorup konuştuğumuz insanlar bize adada görülecek cazibe merkezlerinin bulunmadığını söylediler. Biz de biraz yürüyüp geri döndük. Sonrasında 11 eylül 2001'de saldırı sonucu yıkılan İkiz kuleler olarak da bilinen eskiden "Dünya Ticaret Merkezi" binalarının bulunduğu, şimdilerde ise ziyarete açılan anıta gittik. Anıta girmek için zorunlu bağış yapmak gerekiyor. Alt sınır 5 dolar. Adamlar buradan bile para kazanıyorlar. Zaten şua ana kadar paraya çevirmedikleri birşey görmedim. Bir dizi güvenlik kontrolü, kuyruk vs sonucu içeri girdik. Etraf çevrilmiş ve heryerde güvenlik görevlileri mevcut. Binaların bulunduğu yerlere dev, iç içe su akan iki tane havuz inşa etmişler. Havuzun kenarına hayatını kaybeden insanların adları yazılmış. Bazı isimlerin yanlarına çiçekler bırakılmış. Akşama doğru bir ucuz ve kötü bir Çin yemeği ve Chirstiana ile vedalaşma. Ben yine yakındaki Union meydanına gittim biraz takıldım.

Sonraki gün en çok yapmak istediğim aktivitelerden birisini yapmak üzere Time meydanına gittim ve bir Brodway Müzüzikali için bilet aldımm :)) Birçok ünlü müzikal için bilet olmasına rağmen ben biletimi "Rock Of Ages" müzikaline aldım. Eee içinde birçok efsane Hard Rock şarkısını barındıran komdedi aşk ve rock müzikali. Time meydanında yarı fiyatına bilet sattıklarını idda eden gişede sıraya girdim. Bir süre sonra biletimi aldım. Keyfim oldukça yerindeydi. Müzikalin başlama saatine kadar vakit geçirdim ve Brodway dahil etrafta yürüdüm. Zaman gelince içeri girdim ve gördüm ki gişedeki fiyat da aynı. Yani yarı fiyatına bilet olayı hikayeymiş. En ucuz bileti almam sebebiyle balkondaki koltuğumdaki yerimi aldım. Salon küçük eski ve tatlı bir yerdi. Güzel bir elektiriği vardı. İnsanlar yerlerini alırken fonda Hard Rock klasikleri çalıyordu. Sonra herkes yerini aldı ve White Snake grubundan David Coverdale'in sesinden tlf ve fotğ. mak. kullanılmaması için anons yapıldı. En sevdiğim Hard Rock Vokalisti olması sebebiyle bu anons bile keyif verdi :D Müzikal, 80'li yıllarda Los Angeles'te geçiyor. Oldukça keyifli idi. Bir çok Hard Rock klasiğini seslendirdiler. Vokallerin hepsi çok güçlü ve iyilerdi. Sadece başroldeki elemanın sesi bana çok itici geldi. Gitarist canlı izlediğim en iyi gitaristlerden birisiydi. Keyifli ve tatmin olmuş bir şekilde salondan çıktım. Gazı almış bir şekilde Bleecker caddesine gidip Rock müzik aradaım ama pek başarılı olamadım.Yine de birkaç bar ve içki takıldım...

























































































6 yorum:

  1. bro çok güzel fotoğraflar...keyfin daim olsun.sevgiler .iyi yolculuklar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Ferhanım :) Özledim,Geldiğimde içelim!

      Sil
  2. Merhaba Emre,
    Blogunu incelemeyi unutmadik :) Fotolar, videolar, anlatimlar cok iyi…Buarada New York notlarinda bizden bahsetmissin, tesekkur ederiz ;) (Hey millet! China Town"da yan bankta oturan, bebekli cift biziz :)) bol sans!! Pinar&Ada&Hakan

    YanıtlaSil
  3. Merhbalar :) Sizden haber almak güzel.Çok teşekkür ederim beğendiğinize sevindim yazıları. Şu an Kolombiya'dayım yola devam yani. :)
    Birgün yine biryerlerde karşılaşmak dileğiyle.
    Çok selam ve sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. New York Gypsy All Star' ı 2010 gibiydi sanırım, Elazığ'da dinlemiştim ve çok çok sevmiştim. Yazı da bahsedilen "Engin" karakterinin o gruptan olduğunu görünce çok şaşırdım. Yazılar çok güzel okumaya çalışıyorum. Harika müzik içinde ayrıca teşekkürler...

    YanıtlaSil