30 Haziran 2014 Pazartesi

Mexico City

Meksika, Meksika Şehri, DF (Distrito Federal) gibi isimlerle anılıyor Meksika'nın başkenti. 20-25 Milyon nüfusu ile feci büyük bir şehir. Tüm Meksika'nın beşte biri burada yaşıyor. Sabahın köründe indim şehrin ortasına. Herkesler dağıldı; ben ve iki sırtçantalı Arjantin'li kız. Gideceğimiz yön benzer olunca beraber hareket ettik. Önce bir kafe-markette kahve içerek havanın aydınlanmasını bekledik. Sonra metroya ulaştık. Metro mu konserve fabrikası mı anlamadım. Hayatımda bu kadar kalabalık metro görmedim. İlk metro tren geldi binemedik. O kadar doluydu ve insanlar itişe kalkışa kavga edercesine binmeye çalışıyorlardı. İkincisi geldi ona da binemedik :) "N'oluyo lan?" olmamak elde değil. Üçüncüsüne kızlardan birisi bindi. Sonrakine de biz hücum. Çantalarla oldukça zor tabii. Bir yandan da cepleri kollama durumu. Insurgentes caddesinde ayrıldık.Zona Roma bölgesinde "Hostel Home" isimli geceliği 170 peso olan (Mexico City biraz pahalı tabi) hostelime yerleştim. Önce yemek sonra biraz uyku. Sonra tabii ki dışarı çıktım.

Zona Rosa isimli bölgede rock bar varmış ,gündüzden canlı müzik başlıyormuş ve gece geç saatlere kadar farklı gruplar çalıyormuş. Oraya gittim. Yalnız yolda yürürken garip şeyler olmaya başladı. İki tane adam popolarını avuçlayarak öpüşmeye başladılar. Biraz ileride elele yürüyen iki koca adam. "Hmm burası eşcinsellerin bulunduğu bölge; saygılar" diyerek ilerleyip rock barı buldum. İçeride çalan grup gayet başarılı idi. Bira fiyatları 4-5 lira civarı.

Sonraki gün "Teotihuacan" antik kentine gitme planım vardı. Oldukça görkemli "Güneş ve Ay" pramitlerine ev sahipliği yapan oldukça eski bir yerleşim yeri. Ancak geç kalkınca plan suya düştü. Ben de herkesin tavsiyesi üzerine Antropoloji müzesine yürüdüm. Yolda Meksika'nın Bağımsızlığının 100. yılında dikilen bağımsızlık anıtını gördüm. Yürümeye devam edip müzeye ulaştım. Şehrin bu tarafları oldukça güzel. Müze büyük bir yer ve görülecek çok güzel şeyler var. Girişte insanlık tarihi ile ilgili bölüm, devamında Meksika'da bulunan Astek, Zapoteka, Maya gibi uygarlıklara ait sanat eserleri mevcut. Gerçekten güzel bir yer tavsiye ediyorum. Sonrasında etrafındaki parkları gezip yoluma devam ettim. Yolda anlamsız çirkin bir yapı gördüm. Ne olduğunu sordum, "Vallaa güya Meksika'da kaçırılan ve kaybolan insanlar anısına yapıldı ama tamamen hükümetin yandaşlarına para kazandırma projesi" cevabını aldım.

Akşam üstü, Avustralya'da tanıştığım arkadaşım Alejanndra'nın Meksika'da yaşayan arkadaşı Lorna ile bulıştuk. Feci yağmur olmasına rağmen bir bara gittik. Oldukça renkli bir kız. Dans eğitmenliği yapıyor. Oryantal dans bile öğretiyor. Ben bira içtim o Pulque. Başladık Meksika'dan konuşmaya. Oldukça dolu birisi. Birsürü şey anlattı bana.

Şimdiii; Meksika (Mexico) ismi Aztek'lerden geliyor. Efsaneye göre kaktüsün üzerine konmuş ağzında yılan tutan bir kartal görülecek ve orada dünyanın en büyük uygarlığı kurulacak. (Meksika bayrağının tam ortasındaki figür)İşte orası Mexico. Aztekler kendi ülkelerine Mexico (Meşiko) diyorlar. Aztek ismini bölgeyi işgal eden İspanyol'lar kullanıyorlar. Aztek'ler kurdukları bu uygarlığın dünyanın göbek deliği yani dünyanın merkezi olduğuna inanıyorlar. Tabi ispanyol'lar bölgeyi işgal edince yıkıp yakıyorlar. Mexico City'nın ortasında bulunan Katedrali, bulunduğu yerde eskiden varolan Piramidi (Tapınak) yıkıp üzerine (Biz daha iyisini yaparız düşüncesi ile) inşa ediyorlar.

Meksika'da hüküm sürmekte olan Mafya-Hükümet kavgası ise ayrı bir olay. Bugünkü iktidardan önce 17 yıl iktidarda bulunan hükümet aslında mafya imiş. Ülkeyi istedikleri gibi yönetmişler. Sonra iktidarı kaybedip de muhalefete düşünce şimdiki iktidarla kanlı bir savaşa girmişler. Hayatımda hiç bir ülkede burada gördüğüm kadar polis görmedim etrafta. Ülkenin bulunduğum heryerinde sürekli polis ve polis araçları mevcut. Lorna'nın söylediğine göre Meksika'da para olduktan sonra herşeyi bulmak mümkün. Her nevi silah, uyuşturucu, fuhuş, çalıntı mal mevcut. Ülkede binlerce insan fidye, fuhuş, şantaj vs amaçlarla kaçırılmış ve kaybolmuş. Suç oranı pek düşük değil tabii. Özellikle Kuzey Meksika'da. Bu tablo gözünüzü korkutmasın. Girmemeniz gereken yerlere gitmezseniz sorun yok. Ülke ve insanları renkli ve sıcak kanlı... Nerelere girip nerelere girmemem gerektiği konusunda tavsiyelerimi aldım ve sonrasında uyguladım :))

Ertesi gün "Teotihuacan!". Hosteldeki arkadaş turun 600 peso olduğunu söyleyince, kendi başıma gitmeye karar verdim. Sora sora Bağdat bulunurmuşş :P Önce metro kullanarak terminal gibi bir yere ulaştım. Sonra otobüsle şehrin kapısına kadar gittim. Bana Gidiş-Dünüş 90 pesoya mal oldu. 59 peso da giriş ücreti.

Piramitlere ulaşmak için biraz yürümem gerekti. Yürünen yola "Ölüm Yolu" diyorlar. Meksika'da ölüm olayı çok yaygın ve popüler. Bilgeliği temsil ettiğini düşünüyorlar. Kuru kafa hediyelik eşyalar, resimler, tişörtler vs heryerde... Devam ettim ve Sağımda Güneş Piramidi belirdi. Hemen karşımda ise Ay Piramidi. Piramitler oldukça büyükler. Şu ana kadar Meksika'da gördüğüm en büyükler. Kuruluş tarihi konusunda farklı duyumlar aldığım şehirde 2500 yıl önce 150000 kişinin yaşadığı idda ediliyor. O zamana göre dehşet kalabalık bir nüfus.. Güneş piramidinin boyu ise 65 metre olarak söylendi.(Bilgilerin kesin olmadığını, herkesin farklı şeyler söylediğini ifade etmeliyim). Tırmanmaya başladım tabii piramide, baya bir nefes kesiyor :) Yukarıda manzara oldukça güzel. Tabii ki fotolar videolar çekiliyor...

Sonraki günlerde Lorna'nın gitmemi tavsiye ettiği pazarları cadde ve mahalleleri gezdim. Zokalo'da (Şehir meydanı) kurulmuş dev ekranda dünya kupası maçları yayınlanıyor. Etrafta bir sürü tarihi bina bulunuyor. 15 pesoya doğranmış kocaman karışık meyve kutusu satın alıp etrafta yürüdüm. Caddelere sokaklar daldım fotoğraf çektim. Etrafta her çeşit insan ve tabii ki bolca polis. Yav bi de Meksika'da yollarda meydanlarda metroda heryerde öpüşen çiftleri görmek mümkün. Gurbet ellerde yalnız başıma dolanıyorum zaten insanın gözüne sokuyorlar yav :))

Akşamları uğradığım barlarda gerek yalnız gerekse tanıştığım insanlarla Tekila'dır, biradır içki içip eğlendim. Kalbimi fetheden "Garibaldi"den söz etmeden olmaz :) Garibaldi meydanı Meksika'nın simgelerinden "Mariachi"lerin evi. Etrafta yüzlere yakın rengarenk kostümleri ile müzisyenler, müzik yapmak ve para kazanmak için dolanıyorlar... Çok güzel bir enerji var havada. Mariachi'ler çalıyor insanlar dans ediyorlar. Çok güzel zaman geçirdim. Meydanın yanında Restoranlar pasajı var. Yan yana dizilmiş restoranlarda yemek yenebilir. Ben etrafta dolanırken sokakta yemek yapan Conchita ablaya rastladım. Baktım börek gibi bişey yapıyor. "Bu nedir?" diye sordum. "Bu benim icadım, başka yerde bulamazsın" diyince oturdum. Sadece bir masa olduğu için yemeğimi diğer insanlarla yedim. Çat pat İspanyolcamla koyu sohbetler edildi, yaşlı, Aztek teyze Aztek'çe şarkı söyledi, Teyzenin orta yaşlı kızı bana yazmaya başladı. "Sevgilim var benim olmaz bu iş" diyerek yırtmaya çalışırken ablanın Mariachi erkek arkadaşı geldi :)) Abla bir anda süt oldu tabi.

Uğradığım diğer bir yer ise Meksika'nın en ünlü sanatçılarından "Frida Kahlo and Diego Rivera"nın evi oldu. Geçirdiği sağlık sorunları sebebiyle zor geçen çocukluk dönemi, sıra dışı tarzı, politik kişiliği, çalkantılı evliliği ile Frida çağının en renkli sanat insanlarından kabul ediliyor. Evde değişik bir enerji var. Okuduğu kitapları kullandığı eşyaları, beğendiği politikacıların resimleri, yattığı yatağı vs görmek mümkün...

Meksika kalbimi kazandı. İnsanlar sıcak kanlı ve renklilerdi. Sıkıldığımı hatırlamıyorum. Meksika'ya ve Meksika'lılara çok teşekkür ediyorum. Farklı kültür, insan, yemek, müzik seven herkese tavsiye ederim...



















































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder