28 Ekim 2014 Salı

Peru - Amazonia

Toprak yolda 2 saatlik bir Mototaksi yolculuğu sonrasında yolun bittiği yerden de 3,5 saat boyunca yürüyecektik. Hava feci sıcak ve dehşet nemliydi. Yürümeye başladık ilerledikçe terler yüzümden şelale misali boşalıyordu. Türlü türlü ağaç börtü böcek arasında rehber eleman Wagane bana bilgi vermeye çalışıyordu. Tarzanca'dan hallice İspanyolcam ile anlamaya çalışıyordum. Amazonlarda Tarzanca :)) Puhahhaa tamam iğrenç! :DDDDD Ormanda yürürken ağaç keserek ve yakarak açılmış boşluklar görmeye başladım. Tarım yapmak için ve para ettikleri için kesilen ağaçları görmek içimi acıttı doğrusu. Bu tarlaların birinde Wagane'nin amcası ile karşılaştık; oturduk ve meyve yedik. Ekmeleri için onlara biraz yer fıstığı verdim. Karşılığında da dalından mısırlar verdiler. Vedalaştık yola devam. Yolda küçüklü büyüklü akarsular geçtik. Tahtadan ağaçtan köprülerden yürüdük. Çamur balçık yerlerden ilerledik. Sırtlarında malzemelerle yürüyen insanlarla selamlaştık el sıkıştık...

Sonunda köye vardığımızda Wagane'nin evinde kimse yoktu. Köyde şenlik varmış feci sevindirik oldum. Köy meydanına yaklaştıkça davul ve fülüt sesleri geliyordu. Meydana yakın bir eve konuk olduk Wagane'nin kuzeni imiş; bana geleneksel içkileri olan "Masato" ikram ettiler. Ekşi ve değişik bir tadı var "Cassava" bitkisinden yapılıyormuş. Sonradan internette içkinin kadınların bitkiyi ağızları ile çiğneyip tükürmesi ile bir süre sonra fermante olarak hazır hale gelen alkolsüz bir içecek olduğunu okuyunca değişik duygular hissettim :) İçkiyi içtim, teşekkür ettim ve meydana yürüdük. Meydana varınca gözlerim fal taşı gibi açıldı ve içimde müthiş bir heyecan ve mutluluk belirdi. Geleneksel kıyafetli ve yüzleri boyalı kadınlar etrafımı sarıp bana geleneksel içkilerinden verdiler, hem de sürekli. İçkiden bir hal oldum. Wagane'ye hem önceden hem de köye vardığımızda "Foto Makinemi kullanabilir miyim, sorun olur mu?" diye sordum. "Hiç sorun değil kullan" dedi. Köyde İspoanyolca bilen insanlar azınlıkta. Tam ilkel bir köy değil tabii köyün erkekleri modern kıyafetler giymeye başlamışlar. Köyde bir okul da kurulmuş. Zor da olsa şehre inip malzmeler getiriyorlardı. Yani medeniyet köyün kapısından girmeye başlamıştı.

Çok şeker bir dilleri var. Kamerayı çıkarttım ve hem video hem de fotolar çekmeye başladım. Fotoğraf makinesine karşı temkinli ama çok da meraklılardı. Feci mutluydum ve bir yandan içkimi içiyor bir yandan çektiğim fotoları göstermeye çalışıyordum. Çocuklar makineden biraz ürkseler de kısa sürede bana alıştılar.

Köyün yaşlılarından birisi benimle foto çekilmek istedi, mutlu oldum. Çocukalar çok tatlılardı. Çalınan geleneksel müzik eşliğinde köy sakinleri ile çok iyi anlaşıyordum. Yalnız bir süre sonra bir eleman geldi ve benden para istedi. "Ne parası? Ne kadar?" dedim "1 sol (70 kuruş) Köyü desteklemek amacı ile" dedi. Rehberimle konuşup tamam dedim. Ne de olsa bir sürü foto ve video çekiyordum. Tam 1 sol'u verirken gelen başka gergin bir eleman ortamı biraz gerdi. Fotoğraf Makinemden rahatsızdı. Wagane'ye defalarca sormuştum ve "Sorun yok" yanıtı almıştım. Yoktu da; herkes memnundu ve eğleniyordu. Ortalığı yatıştırdım ve Wagane'nin evine yollandım.

Bir süre sonra Annesi, babası, kardeşler ve yiğenleri eve geldiler. Hepsiyle tanışıp erzak ve meyveden oluşan hediyelerini verdim. Teşekkür ettiler. Çocuklar etrafımı sardı. Wagane'den aldığım bilgilere göre köyde elektirik, su şebekesi falan yok. Evde de tuvalet banyo vs yok. Ev zaten tamamen ahşap ve biraz da bambudan oluşuyor. Yarı açık yarı kapalı. Etrafta domuzlar, tavuklar hindiler ve inekler dolaşıyor. Börtü böcek gırla. Ailede İspanyolca'yı Baba ve Wagane konuşuyor. Yüzü gözü, kıyafetleri çamur içindeki 7-8 çocuk etrafımda beni inceliyor ve bana "Gringo" diyorlardı. Ben de gülümseyerek onlara "Turco ben Turco!" diyordum. Biraz susup düşünüp sonra tekrar "Gringo" diyorlardı. Uzattığım meyveyi temkinle karşılayıp yavaş yavaş yaklaşıp kapıp kaçıyorlardı. Wagane'ye tuvalet sorunca bana eliyle etrafı gösterip heryerin tuvalet olduğunu söylüyordu. Güneşin gücü azalmaya başlamıştı terden bir haldeydim. Wagane bana duş almak ister miyim diye sordu. Çok iyi olacağını söyledim ve evin hemen aşağısında bulunan 2 akarsunun yanına gittik. Birisi ılık, birisi soğuktu. Yaşları 4-12 olan 7-8 çocuk, Wagene ve ben suya girdik. Sonra onlar soğuk akarsuya gitmek istediler. Ben, "Siz gidin ben biraz buralarda olucam" dedim. Hoplaya zıplaya bağıra çağıra birbirlerine su atarak gittiler. Amazon ormanlarında akarsuda yalnızdım. Etrafta hiçkimse yoktu. Berrak suda üzerimdeki şortu ve tişörtü çıkardım. Çırıl çıplak uzandım. Doğum günümdü, içim huzur ve keyif doluydu. Ormanın sesini dinledim, yaptığım yolculuğumu, gittiğim ülkeleri, tanıştığım insanları, yaşadıklarımı, ailemi, arkaşdaşlarımı düşündüm. Çok değişik garip duygular içindeydim.

Sonrasında Wagane ile ormanda yürüyüş yaptık. Yılan, örümcek vs yaratıklar eşliğinde bana ilaç elde ettikleri ağaçları ve bitkileri gösterdi. Kimisi kan benzeri, kimisi süt benzeri idi. Mide sorunları, yara tedavisi, ısırılma ve sokulma gibi durumlar için kullanılan bitkisel ilaçlar. Pirinç, mısır vs ekim için ağaçları yakıp açtıkları tarlalarını gördük.

Eve döndük annesi ve kız kardeşleri yemek sevisi yaptılar. Pilav, mısır ikram ettiler. Sonra bana doğru yaklaşan bir tabaktan feci kokular geliyordu. 5 metre öteden adamı bayıltacak kokulu yaratıkların olduğu tabak bana ulaştığında nefesimi tutmuş koku almamaya çalışıyordum. Annesi bana ısrarla yememi söyleyip tabağı almamı istiyordu. Oldukça nazik ama kararlı bir şekilde reddettim. Wagane'ye ne olduğunu sorduğumda nehirlerden birinden yakaladıkları birşey olduğunu söyledi. Adını söyledi tabii de bir de anlayabilseydim :))) Yemek sonrası Ailenin erkekleri içmeye başladılar. Banada ikram ettiler. Şeker kamışından yapılmış alkol oranı yüksek sert bir likördü. Aile üyeleri kafayı buldular. Hata birisi kustu falan. Kafaları güzel olunca az biraz rahatsız edici durumlar olmadı değil. İçkileri bitince benden içki için para istediler. İlk seferinde versem de ikinci sefer param olmadığını söyledim ve izin isteyip tahta yatağıma uzandım. Çantamdaki havlumu yastık yapıp uyudum. Onlar içmeye ve geyiğe devam ettiler.

Sabah erkenden kalktık. Kahvaltıda pilav balık ve meyve vardı. Kahvaltı sonrası aile ile vedalaştım teşekkür ettim ve sabah serinliğinde yollara düştük.Bu ilginç deneyim hayatımdaki yerini almıştı...




























































...devamını göster (show more...)

23 Ekim 2014 Perşembe

Peru - Yurimaguas

Her şey bir anda oldu. Galpagos dönüşü uğradığım Guayaquil şehrinde tanıştığım çok eğlenceli vakit geçirdiğim ve evlerinde uyuduğum arkadaşlarımla öğlen vedalaştım. Hostele gittiğimde resepsiyondaki arkadaşa, "Ben Peruya gitmek istiyorum, terminali arayıp bilgi alabilir miyiz?" diye sordum. "Tabi ne zaman?" dedi ve "Şimdi!" dedim. Terminali aradı ve ilk otobüsün 2 saat (14:00) sonra Peru'nun "Mancora" şehrine olduğunu söyledi. Hakkında hiçbir bilgim olmayan Mancora'nın sahilde bir sörf beldesi olduğunu elemandan öğrendim. Asıl gitmek istediğim Amazon bölgesine buradan geçmeye karar verdim. Hemen çantamı topladım, taksiye atladım ve terminale gittim. Biletimi aldım ve otobüse atladım. "Cruz Del Sur" isimli firma ile 9 saat süren yolculuk sonrası 23:00 gibi Mancorya vardım. Misfit hostele gittim yatıp zıbardım. Sabah kalkıp şehir merkezinden aldığım biletle 6 saatte "Chiclayo" şehrine, buradan da iner inmez otogardan aldığım "Yurimaguas" bileti ile rezaaalet bir otobüse bindim. Heryer çöp, pislik, bitmek bilmeyen tuvalet kokusu, zangır zangır titreyen rahatsız koltuklu otobüs ile 21 saat yolculuk yaptım. Yol manyağı olarak öğleden sonra Yurimaguas'a ulaştım...

Yurimaguas nispeten sakin ve huzurlu geldi. Etrafında bir sürü akarsu var. Nispeten küçük. Çarşısı pazarı ve her an her yerden çıkan yüzlerce 3 tekerlekli Mototaksileri var. O kadar fazlalar ki gürültülerinden bütün şehir inliyor. Pazarında ucuz yemek, meyve sebze, et balık vs bulmak mümkün. Hem açık hem de kapalı pazar mevcut. Şehir meydanına yakın nehrin kenarında Iquitos ve Lagunas bögelerine kalkan tekneler mevcut. Genelde sabah hareket ediyorlar.

Anlaştığım bir mototaksici beni 1 Sol'e (Peru para birimi: Sol) nehir kenarında ....... hostele getirdi.(Buralarda hostele Hospedaje deniyor). Nehrin dibinde harika manzaralı pis hostelimde hemen duşa girdim zira yol manyağı olmuştum ve pestil haldeydim. Hostelde tanıştığım Fransız, Peru'lu ve Brezilya'lı arkadaşlar ile sohbet yaptık. Yemek ve bira için dışarı çıktık. Kaldırıma dizilmiş ocak masa ve sandalyelerden oluşan sokak restoranında 4 sol'e karnımızı doyurduk ve 5 solese 620 ml lik biralardan içtik. Sonrasında hostele dönüp nasıl attım kendimi yatağa oyff! :)

Ertesi gün hostelde bulunan başka bir Fransız arkadaşla sohbet ederken Amazonları görmek istediğimi ama turistik birşeyler yapmak istemediğimi söyledim. Eleman yılın bir kısmında Fransa'da, bir kısmında ise burada Yurimaguasta yaşıyordu. Ertesi gün doğum günümdü ve ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bana "Ben bir adam biliyorum. Kendisi Amazon yerlisi ve İspanyolca biliyor arada buralara gelip iş bakıyor. Seni köyüne götürebilir, ne dersin?" dedi. "Oyyff Süper derim ne derim!" dedim. "Tamam ben elemanı akşam buraya çağırırım konuşursunuz, elemana cüzzi bi para verirsin, ailesine birkaç kilo pirinç vs hediye aldın mı çok mutlu olurlar." dedi ve ekledi, "Yalnız köyde elektirik, su, yol, tv vs yok haberin olsun!"...

Akşam eleman geldi, konuştuk anlaştık. Ertesi gün doğum günümde Amazon köyünü ziyaret edip bir aileye konuk olacaktım. Bu geçirdiğim en özel doğum günlerinden biri olacaktı. Sabah 07:00 gibi elemanla buluştuk. Pazara gittik ve hem kendimiz için hem de ailesi için birkaç şey aldık.

İstikamet Amazonya...







































...devamını göster (show more...)

13 Ekim 2014 Pazartesi

Galapagos Adaları

San Cristobal

Galapagos Adaları gibi özel bir yere gideceğim için son derece heyecanlıydım tabii. Biletimi San Cristobal adasına aldım daha ucuzdu çünkü. Ayrıca Baltra Adası'nda da havaalanı mevcut. Galapagos Adaları seyahati biraz pahalı bir seyahat olsa da buraya kadar gelmişken görmeden olmaz diyip olabildiğince bütçeli bir şekilde gezmeye çalıştım.

Uçaktayken tanıştığım benim gibi gezgin olan İspanyol arkadaş Bernat ile ortak hostel aramaya karar verdik. Havaalanına indikten sonra pasaport kontrolü yapan görevliden San Francisco Hostelin ismini aldım. Hava alanı ve merkez çok yakın. Taksi sabit ücreti 1 dolar. Hostele yerleşip çantaları attık ve hemen dışarı çıktık. Sahilde uzanıp güneşlenen Fok Balıkları karşıladı bizi. Onlarcası plajda, iskelede hatta otobüs durağında miskin miskin yatıp yuvarlanıyorlardı. Şöyle bir keyif kapladı içimizi. Yanından geçtiğimiz Foklar, "Meraba gençler!" der gibi bize bakıp şekerlemeye devam ediyorladı. Yüzlerce kırmızı yengeç kayalarda özgürce ve korkmadan geziyorlardı. Küçük bir akarsuda gördüğümüz tek ayak üstünde duran küçük balıkçıl kuşun resmini çektim. Bernatın zoom'u yetersiz olduğu için kuşun yanına kadar gitti ama kuş uçmadı. Doğa ve hayvanların ciddi koruma altında olduğu adalarda daha sonra yanına yaklaşacağım birçok hayvan kaçmadan benimle tatlı tatlı vakit geçirecekti.

Devam edip Adadaki Müze'yi ziyaret etmeye karar verdik. Müze, müzeden çok Enformasyon Merkezi görünümünde. Duvarlara asılmış ada tarihi, hayvan çeşitliliği vs konularında açıklamalar yer alıyordu. Hemen burada Charles Darwin'den bahsetmek gerekiyor. Adaların ne kadar özel olduğunu keşfeden, birçok araştırmalar yapan ve Evrim Teorisi'ni geliştirdiği adalarda, heryerde resmini, heykelini ve ismi verilmiş iş yerlerini görmek mümkün. Hatta ertesi gün "Leon Dormir" bölgesinde yapacağım şnorkel turunun rehberinin ismi Darwin idi :) Adalarda Charles Darwin'in isminin verildiği enstitülerinde kaplumbağalar başta olmak üzere birçok çalışma yürütülüyor.

Ada sakin ve huzurlu. Yüksek sezon olmadığı için fiyatlar nispeten düşük ve ada sakindi. Ada halkının maddi durumunun iyi olduğu belli. Biraz fazla rahatlar. İster satın al ister alma. Seninle fazla ilgilenmiyorlar. İki portakal suyunu 15 dk bekledik "Pardon portakal suları ne oldu?" dediğimizde rahat rahat, "Geliyor!" dediler. Ama herhangi bir hareket gözlemlemeyince kalkıp gittik. Ara sokaklarda 3-4 dolar civarına "Menu" tabir edilen; çorba ana yemek ve içecek tüketilebilir.

Ertesi gün Leon Dormir isimli dalış ve şnorkel bölgesine gittik. Yaklaşık 1 saatlik tekne yolculuğu sonunda birisi büyük birisi küçük 2 kocaman kayadan oluan Leon Dormir'e ulaştık. Hava bulutlu ve gün boyu yağmurluydu. Şans o gün bizden yana değildi. Şnorkellri takıp atladık denize. Uff su buzzz gibi. Akıntı çok güçlü ve görüş çok net değil. Önce binlerce siyah balık altımızda yüzmeye başladılar. Sonra 6-7 Köpek Balığı belirdi Rehber Darwin "Kormayın menülerinde insan yok" açıklamasını yaptı güldük. Sonra oldukça büyük bir "Eagle Grey" nasıl çevireyim Kartal Manta :) Renkli birkaç balık ve kayalarda yuva yapmış kuşları görmek keyif verici idi.

Genel anlamda güzel olsa da hava ve su şartlarından dolayı beklediğimi bulamadım. Görüş iyi olmadığı için kameramla güzel görüntüler yakalayamadım. Akşamına adada yürüyüşler veertesi gün bir başka ada; Santa Cruz!

Not: Az yazı Çok foto :)

















































Santa Cruz

Sabah 7'de kalkan küçük bot'a binmeden önce çantanız aranıyor. Herhangi organik bir madde götürmek yasak. Yaklaşık iki buçuk saat süren feciat çalkantılı hoş olmayan yolculuktan sonra adaya vardım. Ucuz bir hostel arayısından sonra, sora sora buraya göre ucuz hostele yerleştim. Santa Cruz en çok yerleşimin olduğu ada. Nüfüs yaklaşık 20.000 civarıymış. San Cristobal adasında tanıştığım Andrea bana adada ziyaret etmem gereken yerlerin bir listesini verdi. Ben de önce Charles Darwin Enstitüsüne gitmeye karar verdim.

Enstitü merkezden yürüyüş mesafesinde. Yolda yürürken yol kenarında bulunan küçük balık pazarı şenlik alanı gibiydi. Balıkçıların yakasına yapışmış Foklar, Pelikanlar ve başka balıkçıllar çalışanlardan bir parça palık koparmaya çalışıyorlardı. Çok keyifli anlardı doğrusu. Herkes bir arada yaşıyor. Yürümeye devam ettim yolda onlarca iguana yayılmış güneşleniyorlar :)) Enstitüye gidene kadar çok eğlendim. Enstitüde dev kaplumbağalar ve iguanalar görmek mümkün. Dev kaplumbağalar gerçekten çok güzeller ve gerçekten büyükler. Oldukça huzur verici hayvanlar oldukları düşünüyorum. İkinci durağım "Playa Tortuga Bay" (Plaj)oldu. Nasıl gideceğimi sorduğumda aldığım cevap "O çok uzak değil, şurada 20 dk yürüme mesafesinde" cevabını aldım ama 45 dk süren sıcak nemli bir yürüyüş beni bekliyordu. Ne plajmış kardeşim git git bitmiyor. Yolun bir kısmında etrafta sadece çalı çırpı ve çeşitli şekillerde kaktüsler vardı. Sonuçta plaja vardığımda gerçekten güzel temiz ve beyaz kum bulunan kimseciklerin olmadığı dalgalı denize ulaştım. Sahilde sadece yaşlı Amerikalı bir çift vardı onlarla biraz Türkiye sohbeti yaptım. Plajın sağ tarafındaki iguanaları ziyaret ettim.

Aynı gün sonraki ziyaret yerim Güney Amarika'da bulunan en uzun ikinci lav tüneli olduğu söylenen Los Tuneles oldu. Grişte size bir fener kiralyorlar ve dalıyorsunuz tünele. Girdim tünele sadece ben varım, tepeden su damlıyor, git git bitmiyor. Yere düşen su damlaları yankıya sebep oluyor. Aklıma basit korku filmlerinde, mağara duvarlarında beliren dev örümcek ve akraplerin olduğu sahneler geldi. "Ülen şurdan dana gibi bir örümcek çıksa falan!" 25 dakikalık bir yürüyüşten sonra diğer taraftan çıktım ve şehire döndüm. Listedeki diğer yerleri sonraki zamana bıraktım. En güzel ada Tabir edilen ve dört gözle gitmek istediğim "Isabela Adası" dönüşüne.

Akşamına yürüyüşe çıktım. Arka sokaklarda tamamen restoranlardan oluşan dışarıya masaların atıldığı bir bir yemek sokağı mevcut. Buranın ana yemeği ıstakoz. Tavuk, Et mangal vs de bulmak mümkün. Fiyatlar yüksekti ve beni aştı. Ben de biraz daha ilerleyip bir esnaf lokantası bulup yemeğimi burada yedim.

Ertesi gün Yolculuk güzel ada Isabel'e!

Isabela dönüşü "The Primicias Farm" ı ziyaret ettim.Burada özgürce dolaşan dev kaplumbağalar ile oturup huzurlu anlar yaşamak mümkün. Ben çok keyif aldım :)





























































Isabel

Adalar arası yolculukta merkez Santa Cruz. Sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki sefer mevcut. Sabah erken yine çalkantılı ve rahatsız bir tekne yolculuğu sonrası Isabel
Adasına vardım. Söylenene göre Isabel Galapagos Adalarının en güzellerinden. Hospedaje Fanny isimli pansiyonuma yerleştim. Fani yaşlı ve çok şeker bir teyze.

Çantamı attım ve kahvaltı edecek bir yer aradım. Isabel Adasında yemek olayı biraz sorum. Aslında ucuz yemek olayı biraz sorun. Küçük bir kafede tost ve meyve suyu bulabildim. Hemen gezi olayına girdim. Ada meydanından yürüme mesafesinde bir yol var, bu yol önce pembe renkli çok güzel bir göle çıkıyor sonra ilerlediğinizde başka göletlerle karşılaşıyorsunuz. Sarı turuncu renklerdeki bu göllerde güzel Flamingoları yemek ararken görebilirsiniz. Ayrıca ördekler ve başka kuşları da görmek mümkün. Bu yolda yürümek oldukça keyifli. İlerledikçe başka bir enstitü'ye varıyorsunuz. Burada her boyda kaplumbağa görmek mümkün. Bir nevi kaplumbağa çiftliği. Üstelik eğer isterseniz bebek kaplumbağaları elinizle besleyebilirsiniz. Buradan devam ettim; sahilde yürüdükçe çeşitli noktalar mevcut. Buralarda çeşitli boylarda iguanalar, volkanik oluşumlu ilginç görünen bölgeler, denize akan tatlı suyla tuzlu suyun karıştığı akarsular vs mevcut. Birkaç saatlik bir yürüyüş. Hava feci sıcaktı ve yanımdaki su yetmedi bile.

Ertesi gün Los Tuneles isimli şnorkel bölgesine gittim. Isabel adasının en güzel ada olduğunu duyuyordum hep. Gerçekten de müthiş bir yer. Turun her anı ayrı bir güzeldi. Tekne ile ilerlerken denizin ortasında bulunan küçük kayalığın üzerine kümelenmiş kuşlar. Daha da ilerleyip volkanik lavların meydana getirdiği tünel şeklinde oluşumlara vardık. İlginç bir bölge, tüneller üzereinde kaktüsler ve çalı çırpı ama etkileyici bir yer. Burada ilk ziyaret ettiğimiz ev sahipleri "Blue Feet Bobbies" denen Türkçeye;"Mavi Ayaklı Sümsük Kuşu" şeklinde çevrilmiş şeker mi şeker kuşlar idi :)) Yanlarına diplerine geldiğimiz halde hiçbir kaçma ve şiddet belirtisi göstermediler. Onlarla orada bir iki günlük bebekleri (Rehberin ifadesine göre) ve yumurtaları ile beraber olmak müthiş bir keyifti. Tünel şeklindeki oluşumların üzerinde ilerlerken dev su kaplumbağaları yüzerken görmek mümkün. Sonrasında tekneye geçip Şnorkel bölgesine geldik. Burada geçirdiğim gün müthişti. Dalar dalmaz gördüğümüz dev kaplumbağalardan sonra ilerleyip Eagleray ve sonrasında daha önce varlığından bile haberimin olmadığı Goldenray'leri gördük. Hemen altımızda ahekle kanat çırpışlarını izlemek çok zevkliydi. Çok sevdiğim deniz atını gördükten sonra rehber altımızda Köpek Balıklarının olduğu bir mağara olduğunu istersek onun denetiminde serbest dalış yapabileceğimizi söyledi. Hemen kabul ettim. Normalde o kadar çabuk kabul etmesem de menülerinde insan olmaması kararımda etkili oldu. Nihayetinde Galapagos adalarındayım :) Derin nefes alıp kameramın kayıt düğmesine basıp dalıverdik. İçerisi harikaydı doğrusu 7-8 kadar köpek balığı etrafta dolanıyor bize adrenalin salgılatıyordu. Normalde nefesini fazla tutamayan ben rehberin "Çıkıyoruz!" hamlesi ile anca çıktım. Biraz daha kalasım var ama rehber başkalarını da daldıracaktı. O gün orada harika vakit geçirdim. Galapagos'taki en harika günümdü...

Adalarla ilgili yazıları kısa tuttum. Fotoğrafların anlatmasını istedim :)













































































...devamını göster (show more...)