27 Kasım 2013 Çarşamba

Tayland - Kanchanaburi

Kanchanaburi'ye hareket saati 03:30 olduğundan bir gece önce uyumamaya karar veriyorum ve Hindistan videosu üzerine yoğunlaşıyorum. Saat 03:00 gibi bir şeyler yemek ve buluşma yerine gitmek üzere harekete geçiyorum. Turun içi o kadar dolu ki iki gün boyunca durmadan aktivite yaptık. Öncelikle sabah erken saatlerde "Floating Market" denen yüzen pazarı ziyaret edip, içinde motorlu kano ile ilerliyoruz. Hmm değişik :) Sonrasında ahşap el sanatçılarının bulunduğu bir yere geçiyoruz ki harika işçilik örnekleri görüyoruz. Hatta bir tanesi Kapadokya temalı ahşap oyma. Çok beğenip başarılı buluyorum. Sonrasında "Tiger Temple" olarak bilinen, "Wat Pha Luang Ta Bua" Budist tapınağı. Tapınağın en büyük özelliği nesli tükenmekte olm "Hindiçin Kaplanları"nın 100 kadarına barınak sağlanması ve bakımı. Ayrıca Tayland'ta bulunan binlerce tapınak arasında Kralın şahsen para verdiği tek tapınak( Kaynak: Tur Rehberi).

Devam edip, 7 Oskar'lı ünlü "The bridge on the Kwai" filmine de konu olan "Kwai Köprüsü"nü ziyaret ediyoruz. Köprü İkinci Dünya Savaşı sırasında Japon Ordusu tarafından İngiliz, Hollanda'lı Avustralya'lı Amerikalı vs. askerlerden oluşan binlerce savaş esirine yaptırlılan "Ölüm Demiryolu" projesinin bir parçasıydı. Filmini izleleyenler bilir filmin bir ıslık melodisi vardır. Köprüyü gezerken istemsizce onu çalmaya başladım :D Esirlerin o dönemde kaldıkları binalar şimdi restore edilip ziyaret açılmış.

Köprü ziyaretinden sonra turun fecii keyifli bölümlerinden birine, Nehir kenarında kurulmuş bir spa merkezine gidiyoruz. Ulaşım bot ile. Spa merkezinde da 15 kadar havuz bulunuyor ve hepsi farklı. Çin çaylı havuz, Kahve aromalı havuz, Balıklı havuz vs.. Ayrıca yüz bakım maskesi ve çeşitli masajlarr. Yüz maskemi yaptırıyorum ve hemmen sıcak havuzlardan birine giriyorum :))) Ohh misss birinden diğerine geçip keyfini çıkarıyorum. Akşama otel, yemek ve yemek sırasında Geleneksel Tayland danslarından örnekler..

Ertesi gün sabah 06:00 uyanış ve geziye devam. Fil parkını ziyaret, fil gezisi ve fil şov. Fil gezisinden sonra filime 2 kg muz hediye edip içimi rahatlatıyorum zira fillerin o küçücük parkta olmaları hoşuma gitmiyor. Fil şovunda fillerin zekası beni birkez daha şaşırtıyor. Yaptıkları inanılmaz. Dans ediyorlar, Harmonika çalıyorlar, satış yapıyorlar. Şaka gibi. Raftan poşette meyve alıp misafirlere veriyorlar. Kendilerini meyveyle besleyen misafirlerin elinden boş poşeti alıp çöpe atıyorlar, sonra meyvenin parasını alıp bakıcıya verip, para üstünü misafire veriyorlar ehh! :))) Tabi bütün bunları öğrenene kadar ne gibi muameleden geçtikleri ayrı bir konu...

Sonrasında Sai Yok Ulusal parkı ziyaret. İçinde 7 adet şelale barındıran bu parkta ayrıca çeşitli hayvanlar doğal hayatlarını sürmekte. Hatta bazen vahşi fillerin bile görüldüğü söyleniyor... Şelaleler kat kat sıralanmış. Yer yer tırmanıp yer yer yürüyerek sırayla görmek mümkün. Aralarında birkaç yüz mt mesafe var. Ben 5 adedini görüm "Yeter gari bu kadar" diyorum :))) Çok dolu ve keyifli bir gezi oldu...

Sabah, geri dönmek üzere Tayland'dan ayrılıyorum ve yönümü Kamboçya'ya çeviriyorum...









































































...devamını göster (show more...)

26 Kasım 2013 Salı

Tayland: Bangkok - Pattaya

Tayland'a gideceğime karar verdiğim andan itibaren içimi bir hafiflik ve mutluluk duygusu sarıyor :) Hindistan görüp görebileceğim en ilginç ve özel bir yer olmasına karşın artık buradan ayrılmak istiyorum. Sri Lank Colombo aktarmalı olarak Bangkok'a uçtuk. Hava alanında beni arkadaşım Gökhan karşıladı. Gökhan birkaç yıldır Tayland'da özel bir turizm şirketinde çalışıyor. Onun burada olması ve beraber vakit geçirecek olmamız süper bişey. Gökhan beni alıp evine götürüyor. Sağolsun bana kendi yatağını verip kendine yer yatağı yapıyor. Hemmmen dışarı çıkıyoruz ve canlı rock müzik yapılan bir mekana atıyoruz kendimizi. Buz gibi birayı yudumlamak, arkadaşımla rock müzik dinlemek (ki kendisi sıkı rock müzik dinleyicisidir) harika bir duygu, ağzım kulaklarımda :)) Bütün gece bar bar dolaşıp kurtlarımı döküp eve dönüyoruz.

Ertesi gün Gökhan görmem gereken 3 yerin ismini veriyor ve dışarı çıkıyorum. Yoldan bir tuk tuk şöförü ile anlaşıyorum. O, 1000 bath diyor 400'e anlaşıyoruz :)Wat Po ve Grand Palace'ı gezeceğim sonrasında botla nehrin karşı kıyısına geçip Wat Arun'u göreceğim. Yolda farkediyorum ki Fot. Makinemi almamışım ve "Kahretsin yav" tepkisine benzer bir tepki veriyorum. Geri dönmem zor, baya yol almışız ve trafik feci. Amaaan diyorum herşeyi de fotoğraflamak zorunda değilim Japon turistler gibi. İlk durağıma geliyorum. Tapınak bir harika; mimarisi süslemesi müthiş gerçekten. Tapınakları pırıl pırıl bezemeyi çok seviyorlar ve ayrıntılar çok güzel. İkinci durağıma gitmek üzere dışarı çıkıyorum. Tuk tuk şöförü olması gerektiği yerde yok. Beklerken çeşit çeşit meyve satan bir seyyar satıcı görüyorum ve kendime buzz gibi karpuz dilimleri satın alıyorum. En sevdiğim meyve, keyfim son derece yerinde. Tuk tuk'çunun meydan da olmaması umurumda değil. Sanırım daha iyi bir iş buldu ve sattı beni.. Yürümeye başlıyorum; hava güzel, karpuz güzel, ben güzelim.

Nehir kenarına geliyorum, atlıyorum bir bot'a nehir gezisi yapıyorum ve ortamın tadını çıkarıyorum. Bir yerde inip sokaklarda yürüyorum. Seyyar satıcılar yemek ve hediyelik eşya satıcıları restoranlar herşey her yerde. Tayland'ın bu yönünü çok seviyorum. Herşeyi heryerde her istediğin saatte bulabiliyorsun. Bir esnaf lokantasına oturup yengeçli pilav ve ful baharatlı acılı sebzeli karides söylüyorum. Chang biram eşliğinde gömüyorum. Gezmeye devam. Akşam Gökhan iş çıkışı bana kalıtıyor Bangkok'un faklı yerlerini geziyoruz sonrasında eve gidiyoruz. Sırayla internetten müzik videoları açıp deliler gibi içiyoruz. Zaman zaman gitar çalıp muhabbet ediyoruz ve bakıyoruz ki sabah olmuş :) saat 06:30 olduğunu hayal meyal hatırladığım bir vakitte yatağa atlıyorum :)))

Ertesi gün evden çıkıp otobüs istasyonuna gidiyorum ve 124 bath karşılığı Pattaya biletimi alıp 20 dk sonra hareket ediyorum. Tayland'da ulaşım ve yollar çok rahat hele Hindistan'dan sonra pamuk mübarek :)

Pattaya çok ilginç bir yer; şöyle anlatayım: tamamen hizmete dayalı bir yer. Her çeşit insanı ve ortamı görebileceğiniz bir yer. Sokaklar şu şekilde; bar, market, masaj salonu, atm, bar, bar, masaj salonu, masaj salonu, market, bar, bar, hediyelik eşyacı, restoran, masaj salonu, restoran, atm, masaj salonu, bar, bar, bar... :))) Sokakta yürürken yanımdan geçen Tayland'lılardan birisi "Lha ma cu" benzeri birşeyler söyleyerek yanımdan geçti ve canım feciii derecede lahmacun çekti. Üff nasıl hislendim lahmacuna anlatamam. Burada Türk restoranı olduğunu duydum ama nerede olduğunu bilmiyorum. Ben de atladım pikap dolmuşlardan birine ve şehirde Türk lokantası aramaya başladım. Şehirde dolanıp durdum. Pattaya'nın bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum doğrusu. Etrafa bakarak geçen bir süre sonunda restoran falan bulamayacağımı düşünüp dolmuştan indim ve karşı kaldırıma baktığımda "İstanbul Turkish Restaurant'ı gördüm :) Hemen gidip sahibiyle konuştum. Bana uçuk fiyatlar söyledi; sebebini sorunca da "Eee bunları burada zor bulursun" dedi. Aslında gıcık oldum ama canım o kadar çok lahmacun, pide istedi ki tamam dedim ve Kuşbaşı Kaşarlı pide ve ayran söyledim. Gelince keyifle gömdüm. Fena değildi doğrusu ama ödediğim fiyatla 3 öğün yemek satın alabilirdim :)))

"Walkig Street" diye bir yer var ki karnaval yeri gibi. Trafiğe kapalı bir sokak düşünün. Görüp görebileceğiniz her çeşit insan. Yaşlı, genç, aile, çoluk çocuk,bekar, gay, lezbien,ladyboy illüzyonist, akrobat, go go kızları, müzisyen, sokak satıcısı, barlar, clublar, restoranlar...

Deniz kirli ama plaj dolu. Rus turistler akın akın görülebiliyor. Her yerde rusça yazılar ve menü mevcut. Hatta sokakta Rusça şarkı öğrenip çalan bir çocuk bile gördüm. Bol bol deniz ürünü tükettim. Sokak yemekleri ve esnaf lokantaları çok uygun fiyatlı, çeşitli ve lezzetli.Bu bölgede uzakdoğu sıcaklığından pek bir eser kalmadığını eklemeliyim."Para harcayacaksan harca yoksa bas git" tavırları oldukça yaygın.Esnaf insana doymuş.

Gökhan bana konaklamalı Kanchanaburi turu ayarlıyor ve ertesi gün oraya gidiyorum.
Döndüğümde Gökhan da Pattaya'da bana katılıyor ve arkadaşı diğer Gökhan'la birlikte dışarı çıkıyoruz. Bar bar dolaşıp çok ama çok eğleniyoruz. Gecenin sonunda kaç bira içtiğimi hatırlamıyorum. Ertesi gün için bana Kho Samet ve Talu turu ayarlıyorlar. Bu cennet adaları gördükten sonra bir de Kamboçya yolculuğumu ayarlıyorlar ve abartıyorlar :)) ki harika oluyor, Tayland'da tekrar buluşmak üzere Kamboçya'ya hareket ediyorum. Onlara buradan çoooooook teşekkür ediyorum! :)))









































...devamını göster (show more...)