27 Mart 2014 Perşembe

Avustralya - Melbourne

Melbourne hava alanından şehre gitmek için ısrarla toplu taşıma aracı aradım ve buldum. Önce otobüse sonra metroya binip şehre gidecektim. Otobüsten inip metroya binmeden köşede karadeniz lokantası gördüm "Döner, börek, hamsi vs :)" Girdim içeri, "Selamlar" diyerek. Samsunlu abi ile muhabbet ettik, döner ayranı gömdüm sonra metroya binip şehre gittim. Hava çok güzeldi ve sokaklar cıvıl cıvıldı. Melbourn'den aldığım ilk enerji gayet pozitif oldu. Flinders caddesi civarında birkaç hostel aradım ve sonunda bir yer buldum. Sadece bir gün hostelde kalacaktım çünkü ertesi gün Couchsurfing arkadaşıma geçecektim. Konaklama burada da oldukça pahalı. Çantamı hostele bıraktım ve yollara düştüm.

Melbourne şehrinin enerjisi Sydneye'e göre daha güzel geldi bana. Sydney'de kaldığım günler boyunca yağan yağmurum etkisi de vardır tabi :) Tüm ulaşım bir kartla sağlanıyor. Otobüs, metro, tramvay; tek kart geçerli ancak ulaşım hiç de ucuz değil.

Sokaklarda dolaştım; sokak müzisyenleri, el işi şeyler yapan, caddelerde satan, meydanlara yol kenarlarına yayılmış insanlar ile şehir keyifli ve huzurlu geldi. Ertesi gün hostele çok yakın bir alanda "Yara" nehri kıyısına kurulmuş "Moomba" festivaline gittim. Festival alanında konser sahnesi, luna park araçları, yiyecek içecek standları, kukla performansları ve bir sürü aktiviteler mevcuttu. Nehirde ise su kayağı yarışması mevcuttu. Sahneye cıkan bir grup çok eğlenceliydi. Biraz çağdaş bir Mambo tarzları ve çok eğlenceli şarkı sözleri vardı :) Etraf dehşet kalabalık ve yiyecek standlarının önünde kuyruklar. Evinde kalacağım arkadaşla buluşma saatimiz yaklaşınca oradan ayrıldım ve metro ile evine gittim. Konuk olduğum ev gayet büyük rahat ve sakin bir evdi, sevdim.

Ertesi gün tavsiye üzerine St Kilda bölgesine gittim. Hava kapalıydı ve biraz yağmur yağıyordu ama bu beni durdurmadı. St Kilda Melbourn'ün eski yerleşim bölgelerinden birisi. Bir plajı mevcut. Sokakta yan yana dizilmiş Publar, cafeler, pastanelerle şirin bir yer idi. Burada ilginç bir restoran var. İçeri girip menüden istediğiniz yiyecekleri tüketip istediğiniz ücreti ödeyip çıkabiliyorsunuz. Ne kadar verdiğiniz size kalmış. Türk deyimiyle, "Gönlünüzden ne koparsa" Ehehe :)) Oldukça küçük bir restoran ama yemekleri lezzetli. Ortada bir sandık var üzerinde, "Lütfen makul bir rakam ödeyiniz" yazıyor. İstediğiniz rakamı içine burakıyorsunuz. 2-3 dolar ödeyen de var, 10-20 dolar ödeyen de. Ben ne kadar mı ödedim? "Adil bir ücret :)" St Kilda'da dev bir Roler Coster, büyük bir tiyatro ve güzel bir sahnesi olan bir rock bar olduğunu da belirteyim.

Sonraki gün şehre indim ve dolaşmaya devam. Federation Sq. (Federaston meydanı) isimli yere gitim. Meydanda "Melbourne Visitor Centre (Melbourne ziyaretci merkez.)" var. Burada şehir ve şehrin etrafı ile ilgili her türlü bilgiyi almak mümkün. Haritalar, tur programları... Ücretli ve ücretsiz turlar. Etrafta merdivenlerde yayılmış insanlar, kitap okuyan, müzik dinleyen, bedava internet kullananlar vs. Burada kurulmuş bir dondurma standında çalışan ismi "Tarık" ama kendisi Türk olmayan Avustralya'lı bir arkadaşla tanıştım. Ailesi bu ismi çok sevmişler. Tarık'la baya sohbet ettik; Avustralya, buradaki hayat ve insanlar üzerine.

O arada meydanda bir aktivite başladı. Hintli bir yaşam koçu olduğunu tahmin ettiğim bir kadın etrafında birkaç kurban ve tv ekibi bir program çekiyorlardı. Konu "Sevgi ve Kahkaha" Yarım saat falan sürdü ben ve etraftaki birkaç insan gülme krizine girdik. Program yapımcıları bana bakıyor gülüyorlar, ben onlara bakıp 'gerçekten mi' der gibi basıyorum kahkahayı. Kısa bir muhabbetten sonra "Yapacak bişey yok bu programı yapın dediler bizde yapıyoruz :)" dediler. Olay şu; bu Kadın etrafındaki kurbanlarını ortalık yerde şekilden şekile sokup zoraki kahkahalar atıp ve attırıp, maymun edip, mutlu ve pozitif olmalarını (!) sağlıyor. Vallaa mutlu oldular mı bilmiyorum ama bu olayı atlatmalarının birkaç gün süreceğini tahmin ediyorum. Sonrasında "National Gallery Of Victoria" sanat galerisini ziyaret ettim ve "Victoria Night Matket (Victoria gece pazarı)" e gittim. Kocaman kapalı bir pazar. Her türlü hediyelik eşya, giyim kuşam, yeme içme, müzik ve gösteri aktiviteleri. Etrafa o kadar çok müzisyen vardı ki çok şaşırdım. Gerek tekil gerek ikili gerekse kalabalık gruplar etrafa yayılmış müzik yapıyorlar. Alışveriş yapan yiyip içen takılan insanlar. Melbourn'de hayat güzel diye düşündüm. Güzel bir şehir hep canlı ve daima aktiviteler mevcut.

Sonraki gün okuduğum haberler hem çok üzdü hem de midemi bulandırdı. Küçücük Berkin Elvan aylarca süren yaşam mücadelesini kaybetmişti. Bütün neşem kaçtı. Berkin'in ölümü sonrası verilen demeçler, yapılan bazı yorumlar, uygulanan şiddet midemi bulandırdı. Bu kadar da olmaz dedirttirdi. O gün ve gecesi dışarı çıkmadım evde kaldım.

Ertesi gün dışarı attım kendimi. Elizabeth ile Swanston caddeleri arasında olan trafiğe kapalı bir sokağa gittim. Bu sokak harika bir yer. Her yerde müzik yapan insanlar, ağaçları korumak için bez afiş taşıyanlar (Kimse afişleri yakmıyordu. Yaptıkları el sanatları ürünlerini satanlar. Hatta köşe başında bir de "Free Shop (Bedava Dükkan)" bile vardı. Gidip tanıştım bu insanlarla. Kullanmadıkları, başkalarının getirip bıraktığı veya bir şekilde buldukları eşyaları kaldırıma diziyorlar ve bedava dağıtıyorlar. Ana fikirleri şu: "Kullanmadığımız ve ihtiyacımızdan falzla bir sürü eşyamız var insanlar hep daha fazlasını isteyip bazı şeyleri unutuyorlar. Paylaşmak ve iletişim kurmak için harika bir yol bu" diyorlar. Geliyorsun istediğin eşyayı alıyorsun, iki lafın belini kırıp teşekkür edip gidiyorsun. İstedikleri tek şey bu. 20 dk kadar orada kaldım ve sohbet ettik, sadece iki kişi gelip bir şey aldı. Eşyaların eski ve çok çekici olmaması, etraftaki insanların bu eşyalara ihtiyaç duyan insanlara benzememesinin etkili olduğunu tahmin ediyorum. Bizim ülkemizde olsaydı ne olurdu diye merak etmedim değil. Geldiğimde bir yapalım şu işi. Kullanmadığımız eşyaları toparlayıp bir köşe başına koyalım ve "İstediğinizi alın, herşey bedava" diyelim bakalım ne olacak :))

Biraz ilerledim ve bir yere oturup çok güzel şarkılar çalan bir kızı dinledim. Sonra yerimden kalktım arkamı döndüm ve bir kız gördüm. Ben kıza baktım o bana. Sonra ben "Acaba olabilir mi?" dedim sonra kıza "Sen???" dedim o da "İnanmıyorum" dedi. Aylar önce Bangkok'ta Belediye otobüsünde tanışıp tüm günü beraber geşirdiğimiz, sonrasında Tao adasına giderken yan koltuğuma denk gelen "Tania" dan başkası değildi :)))) Sokakta çalışıyordu. Bir sigara markası için Anketörlük yapıyordu sanırım. Benim Dünya turu yaptığımı bildiğini ama buralara geleceğimi hiç tahmin etmediğini söyledi. Güzel bir sohbet ettik ve ben yoluma devam ettim. Endonezya'da tanıştığım çılgın kelebek "Molly" ile buluşacaktım. Sarıldık ve vedalaştık. Dünya gerçekten küçük galiba. Çok hoş ve eğlenceli bir sürpriz oldu bu.

Molly çılgınıyla buluştuğumuzda ilk işimiz ucuz bir süpermarkete gidip (Aldi) bir torba bira satın almak oldu. Sonra yemek yedik ve "Yara" nehri kenarına çimlerin üzerine oturup biraları gömüp sohbet ettik. Herşeyden konuştuk. Benim turdan şimdiki ve geçmişteki hayatımdan, onun sorunlu ilişkisinden, Avustralya'dan... Oldukça keyifli saatler geçti. Sonra Ünlü Rock grubu AC/DC'nin konser sonraları gelip takıldığı bara, "Cherry" bara gittik. Barın bulunduğu sokağa grubun ismi verilmiş. AC/DC bu sokağı kapatıp konser bile vermiş. Bar'da canlı müzik vardı, içerisi "The Bar'dan bir tık daha garip kokuyordu doğrusu. İçimden güldüm ve "Evet Emre, Melbourne'ün The Bar'ının buldun" dedim :DD

Melbourne, her yerinde ayrı bir aktivitesi olan, canlı, cıvıl cıvıl bir şehir. Birçok müze ve sanat galerisine giriş ücretsiz. Heryere kolayca ulaşım sağlanıyor. Genel olarak pahalı bir yer olsa da kıyıda köşede nispeten uygun fiyatlı yeme içme mekanları bulanabiliyor. Sadece sokaklarda yürümek, dondurma alıp bir köşeye oturmak bile keyifli.

Yeni rota "Yeni Zellanda" Yolculuğum sırasında Türkiyeden en uzak olacağım bölgeye yolculuk :))


















































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder