13 Mart 2014 Perşembe

Avustralya - Sydney

Bali hava alanına geldim ve cebimde kalan Endonezya Rupiah'ları dolara çevirmek istedim. Döviz bürosunun yerini sorduğum polis memuru, "Ben çevirebilirim efendim" deyip cüzdanını açtı ve, "Dolar mı, Euro mu, yoksa Pound mu istersiniz" diye sordu. Önce bir şok yaşadım sonra gülümseyerek "Dolar" dedim. "Tabi efenimm 1 dolar şu kadar rupiah buyrun, iyi yolculuklar!" dedi ve yoluma gittim :)

Avustralya'ya sınırdan herhangi bir organik madde sokmak yasak. İlla bişey getirdiyseniz bunu deklare ediyorsunuz ve karantinada getirdiğiniz madde incelemeye alınıyor. Örneğin; elma, tohum, et, peynir hatta toprak. Hatta ayakkabınızın altında kalan toprak kırıntısı bile. En son yanaradağ turum sırasında kullandığım ayakkabıların altında biraz toprak kaldığını görünce pasaport kontrolünden geçmeden tuvalete girdim ve ayakkabılarımı yıkadım. Bu kadar ciddi yani. Sonrasında sorunsuz bir şekilde sınırı geçtim.

Bali havaalanında son anda baktığım Couchsurfing isteğimin kabul edilmiş olduğunu görünce çok sevindim. Avustralya ciddi anlamda pahalı bir yer. Asya da 10-15 tl ye kötü de olsa oda tutabiliyorken burada 60-70 tl ye 12 kişi bir odada ranzalarda yatabilirsiniz. Bu da en ucuz konaklama :)

Hava alanında metroya bindim ve sadece 4 durak sonra inmeme rağmen ücret 16.40 dolar olunca ilk yanmayı hissettim :)) Merkez istasyonda beni evinde konuk edecek Alejandra ile buluştum. Alejandra Meksika'lı, Avustralya'da hem okuyor hem çalışıyor. Ayağımın tozu ve sırtımdaki çanta ile gezmeye başladık. Önce bir yemek sonra tarihi yerler, kütüphane, Darling Harbour, Çin mahallesi... Sonrasında bir başka arkadaşı ile buluşup biraz dinlenip bir bira içmek için Irish Pub yolunu tuttuk. İşte tam Iris pub'a girerken bitişikteki büfe-restoranın üzerinde şöyle bir tabela gördüm: "Wellcome to Emre's Kebaps". "Obaaa" tepkisini verdim ve hemen içeri daldım, "Selamlar Emre ben! :))" Kahkahalar koptu hemen. Sıcak bir sohbet ettik önce, ardından bize ikram edilen pizzaları da alıp devam ettik. Akşam olunca Alejandra beni Canlı Jazz müzik yapılan bir yere götürdü ve çok kaliteli bir müzik dinledik. 33'lük biraya 10 dolar ödeyince bir yanma daha hissettim :)) Sonra aramıza Rana isimli İranlı bir arkadaş katıldı. Hep beraber müzik dinledik. O gece Rana'nın evinde konakladık. Sabah kısa bir gezinti sonrası Alejandra'nın evine gittik. Alejandra evinde 1 Brezilya'lı, 1 Şili'li, 1 Japon, 1 Fransız'la beraber yaşıyor. Ben de eklenince fıkra gibi olduk. Allahtan adım "Temel" değil :)))) Herkes çok heyecanlı ve neşeliydi çünkü o gün akşam "Mardi Gras" kutlaması çerçevesinde sokakta müthiş bir geçit töreni olacaktı. Alejandra bana o geçit töreninin dünyanın en büyük "Eşcinsel" geçit törenlerinden oladuğunu, eşcinsel olan olmayan binlerce insanın katılacağını, çok renkli ve eğlenceli olacağını söyledi. E hadi bakalım ne oluyor diye yola düştük. Önce katedral ve hydpark'a uğradık. Sonra Darling Habour yakınında kurulan Türk Festivaline göz attık. Festival Mardi Grasla aynı güne denk geldiği için midir bilinmez, çok az insan vardı. Sahnede, eski Pop ve T. Sanat Müzüğü şarkılarını Flamenko tarzında yorumlayan, söyledikleri şarkıların içinde alkol yada cinsellik içeren sözleri olabildiğince sansürleyip onları izleyen grubun tepkilerini çekmemeye çalışan bir grup vardı. Gözlemeler 10 dolar, kavurmalar 12 dolar idi :) Oradan geçit töreninin yapılacağı bölgeye geçtik.

Tüm şehir bu olaya kilitlenmiş. Kostümler, koreografiler, araçlar hazırlanmış, yollar trafiğe kapatılmış, kaldırımlarda binlerce insan yerlerini almış bekliyor. Sonuda ilk kafile göründü ve halk çılgına döndü. Islıklar, çığlıklar, alkış kıyamet; apartmanlardan ve etraftan atılan konfetiler. Her türlü cinsel tercihe sahip kadın ve erkekler çeşit çeşit kostümler içinde önlerinde ilerleyen araçtan gelen müzik eşliğinde dans ederek ilerliliyorlar. Ortalık bayram yeri gibi. Her grubun farklı kostümleri, dansları, temaları var. Kimisi eşcinsel hakları savunan pankartlar taşıyor, kimisi politikacıları protesto ediyor, kimisi çılgınca ve çıplakça dans ediyor, kimileri öpüşüyor, kimileri şarkı söylüyorlar. Şunu söylemeliyim ki hayatımda böyle bir şey görmedim. İnsanlar inanılmaz özgürce dilediğini yapıyorlar. İşin en ilginç taraflarından birisi ise yollarda ilerleyen bu çılgın gurupların arasında, polis teşkilatı gurubu, kara, deniz hava kuvvetlerinden oluşan ordu gurubu, itfaye çalışanları arsız kıyafetler giymiş hemşireler, sağlık personeli, çeşitli kiliselerin eşcinsel toplulukları vs de var. Tüm şehir burada ve özgürlük, hoşgörü, çılgınlık sınır tanımıyor.

Bu müthiş ilginç iki saat sonrası halk etraftaki Publarda sokaklarda eğlenmeye devam etti. Sydney'de sokakta içki içmek yasak. Bu yüzden insanlar ya publarda içiyor ya da içkilerini bir şekilde kamufle edip öyle içiyorlar. Biz de bir süre sokak eğlencelerinden birinde eğlendik. Aracını orada eğlenen insanların arasına park etmiş talihsiz arkadaşın aracını haşat ettiler. Sonrasında, önce bir pub sonra bir klüpte eğlendik. Etrafta gezen insanlara ve kostümleri inanılmaz... İlerleyen saatlerde ben izin isteyip eve gidip bayıldım.

Ertesi gün Alejandra'nın arkadaşlarından, Ekvator'lu Sandra ile buluştuk ve bana şehri gezdirdi. Önce Sanat Galerisine gittik sonra Botanik bahçesine. Devamında şehrin ve Avustralya'nın simgeleri olan Opera Binası ve Sydney Liman Köprüsüne gittik. E tabi resim çekilmeden olamaz :) Sonra Sydney'in meşhur plajlarından Bondai plajının yolunu tuttuk. Tam plaja giderken yağan yağmur bizi durduramadı. Plaj boyunca yürüyüşümüzü tamaladık. Akşam için heyecanlı ve neşeliydim çünkü akşam Antalya'dan tanıdığım, Sydney'de yaşayan arkadaşlarım Serkan ve Elif ile buluşacaktım. Sandra ile vedalaştım. Otobüse atlayıp buluşma yerimiz olan Darling Habour'a yöneldim. Tam ulaştığımda karşıdan gelen Serkan ve Elif'le karşılaştık. Hemen sarıldık. Dünyanın bir ucunda arkadaşlarınla buluşmanın keyfi bambaşka.

Beni çok güzel ağırladılar. Önce Hard Rock Cafe'ye gittik sonrasında limanda bir lokantaya. Doya doya Tükçe konuştum. Herşeyden konuştuk. Benim turumdan, Antalya'dan, onların hayatından, buradaki hayatlarından, Avustralya'dan, insanlardan, zihniyetlerden hatta askerlikten :))) Zor bir başlangıç yapmış olsalar da zamanla kendilerine çok güzel bir hayat kurmuşlar. Karşımda birbirine bağlı iki güçlü birey buldum. Beni eve bırakmadan önce Casino'ya bile uğradık :) Sıcak ve samimi bir gecenin sonunda beni eve bıraktılar ve Türkiye'de buluşmak üzee vedalaştık...

Ertesi gün geziye devam. Sydney'de kaldığım süre boyunca bir dakika oturmayıp şehri olabildiğince gezdiğimi söyleyebilirim. Önce Watson Bay sonra feribotla Circular Quey'e ulaştım. Sydney'in eski yerleşim yeri olan Rocks'ta gezindikten sonra şu köprüyü bir geçeyim bari dedim ve köprüde yürüdüm. Şansıma Sydney'de ara ara da olsa hergün yağmur yağdı. Sonbaharın bu ilk günlerinde pek şansım yoktu ama yağmur falan dinlemedim. Akşama doğru evin yakınlarındaki yemyeşil Centennial Park'a gidip marketten aldığım üzerinde "Doğal Yunan Yoğurdu" yazan küçük kasedeki yoğurdu gömdüm ve etrafı izledim.

Gözlemlerim ve insanlarla sohbetlerim sonrası Avustralya (Sydney) ile ilgili ön izlenimlerimi şöyle sıralayabilirim: Avustralya'nın teorik olarak hala İngiliz kolonisi olduğunu,metal paraların üzerinde Kraliçe Elizabeth'in resmi olduğunu,Kraliçe'nin kanuni olarak hükümeti görevden alma yetkisi olduğunu bilmiyordum açıkçası. Ülke dışardan gelen birisi için oldukça pahalı. Temiz, düzenli, insana ve haklarına önem ve özen gösterilen, hayat standartları yüksek, birbirine saygılı ve nazik insanların yaşadığı, çalışanın(ne iş yaparsa yapsın) hakkını aldığı, çok çeşitli etnik kültüre sahip, sanata kültürel faaliyetlere önem veren, kuralları ve kurallara uyan insanları olan bir ülke.

Güzel bir çerçeve çizdiğimin farkındayım. Ancak buradaki kuralar ve uyulmadığında uygulanan yaptırımlar bizim insanımıza zor gelebilir diye düşünüyorum. Avustralya'nın, gördüğüm birkaç Avrupa ülkesine göre daha yavaş ve rahat yaşayan bir ülke olmasına rağmen. Ne de olsa kolay yolları seven bir toplumuz...

Yeni istikamet Tazmanya adası...

































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder