2 Mayıs 2014 Cuma

Tokyo

İnternetten aldığım fiyatı normale göre daha ucuz otobüs biletimle Hiroşima'dan hareket ettim. 12 saat sonra Tokyo'nun Shinjuku bölgesine ulaştığımda sabah sekiz civarıydı. İşe gitmek üzere hızla yürüyen, adeta koşuşturan takım elbiseli, döpiyesli insanlar kocaman binalara giriyorlardı. Elimde rezervasyon yaptırmadığım hostelin ismi ve adresi yazan kağıt parçası ile metroya girdim. Gayet yardımcı olan Turist-Info görevlisi tarafından gitmek istediğim "Asakusa" bölgesine yollandım. Hostele girdiğimde yer olmadığını, ful olduklarını söyleyen çalışana "Emin misiniz? Tekrar bakar mısınız lütfen?" dedim. Görevli arkadaşıyla konuştu ve özür diliyerek, az önce bir iptal olduğunu ve bir gece için yerleri olduğunu söyledi. Çantamı bir köşeye koydum ve etrafı dolaştım, yemek yedim. Asakusa şirin bir yer. Senso Ji tapınağı, dev kule "Skytree", nehir kenarı, yanyana dizilmiş hediyelik eşya, giyim, takı dükkanları, küçüklü büyüklü restoranlar vs gayet keyifliydi. Akşam hostelin içindeki küçük bardan gitar sesleri duydum. İçeri girdim ve barda çalışan "Hiro" ile tanıştım. Hiro hem barmen hem de barda gitar çalıyor. Aslında hayali Jazz gitaristi olarak hayatını kazanmak. Bir içki söyledim ve biraz gitar tıngırdattım. Sonra Hiro çaldı ve takıldık. Bar dolmaya başladı 3. içkimi söylediğimde bar tamamen dolmuştu ve Hiro içkimin işletmeden olduğunun söylediğinde keyfim daha da arttı. Gece birçok farklı yerden birçok insanla tanıştım ve çok eğlendim. Ertesi gün biraz daha Asakusa'da takılıp çantamı aldım ve Shinjuku bölgesine yollandım.

Shinjuku'da nerede kalacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Elimde bir Sauna-Kapsül otelin adresi vardı. Buldum ve gittim. Fiyat oldukça pahalı geldi. Aklıma Yukari'nin "Japonya'da konaklamanın bolca alternatifi var, 24 saat açık olan internet kafelerde makul fiyatlara hiç de rahatsız olmayan bir şekilde konakalayabilirsin" cümlesi geldi. Gittim bir internet kafeye, anlaştım. Ancak çantanı bırakıp gidemiyorsun. Çantamı da metro istasyonundaki kiralık dolaplara koyum ve böylece komaklamayı çözdüm.

Shinjuku dev ekranların, sayısız restoran, bar, dükkan vs işletmelerin bulunduğu oldukça kalabalık bir bölge. İş ve eğlence merkezleri birbirine çok yakın. Adeta Tokyo'nun kalbi. Akşam doyurucu ve ucuz bir Japon yemeği sonrası "Hub" isimli Puba gittim ve bir içki içip kabinime döndüm.

Ertesi gün tekrar çantamı kiralık dolaba kilitledim ve Harajuku bölgesine gittim. Cıvıl cıvıl canlı sokaklar ve yanyana dizilmiş mağazaların önünde müşteri & ilgi çekmesi için değişik uçuk kıyafet ve makyajlı kızlar. Buralarda sarışın mavi gözlü, mavi saçlı, dev topuklu ayakkabılı, pembeli morlu kızlar görebilirsiniz. Japon gençler özellikle Tokyo'da oldukça özgür ve uçuk tarzlarda giyinebiliyorlar. Bence çok renkli ve keyifli. Sonrasında Shibuya bölgesine doğru yürüdüm. Shinjuku'yu andıran, dev ekranlardan sesli görüntülerin yayınlandığı, metro istasyonundan çıkan ve karşıdan karşıya geçen yüzlerce insanın birbirine girdiği meydanı olan bir yer. Alışveiş merkezleri, sayısız tabelalar, restoranların önünde içeri almaya çalışan insanlar, gençler yaşlılar... Etrafı dolaştım ve kendime küçük bir Japon meyhanesi buldum. Fiyatlar güzel ortam salaş. Siparişi verdim; baktım yan masada bir grup müzisyen, yanlarında gitar, geleneksel bir Japon enstrumanı (Shamsien) vs. Beni masalarına davet ettiler. Yarım yamalak İngilizce ile başladık sohbete. İlerleyen saatlerde yan masadaki elemanlar da dahil oldu. Muhabbet güzel derken masadaki yaşlı delikanlı ile genç delikanlı zıtlaşmaya tartışmaya başladı ortalık gerildi. Baktım olmiicak kalktım ayağa "Yahu ben misafirim Türkiye'den gelmişim, durun artık lütfen! Misafir, ben Misafir!" dedim. "Haa özür dileriz." dediler. Bir süre sonra yan masadan ayrılıp parka gittik, biralar eşliğine enstrumanları çaldık söyledik. Çook keyifli bir gün ve gece oldu...

Sonraki gün biraz Shinjuku, sonrasında Shibuya. Tabi canlılığının yanında oldukça gürültülü yerler olduğunu da söylemeliyim. Yani burada geçen yoğun birkaç günün ardından sakin biryerlere gitme isteği doğabilir. Gezinti, fotoğraf ve videolardan sonra oturdum yine aynı meyhaneye, sipariş vermeme yardımcı olan çift ile arkadaş olduk; muhabbet sohbet derken başka bir yere geçtik ve değişik ve eğlenceli bir gün ve gece daha geçirdim.

Ertesi gün metroyla "Tokyo istasyonu"na gittim ve dolaştım. Önce "Royal palace" sonra "Tokyo Kulesi" sonrasında da adını unuttuğum ama asma köprülü, limanlı ve güzel manzaralı bölgeyi gezdim. Bunları "höö" diye anlatıyorum ama tabi belli bir süre, keyif ve yorgunluk ihtiva ediyorlar.

Errrtesi gün :)) çantamı aldım ve Ueno bölgesine gittim. İnternetten bulduğum fiyatı makul Sauna-Kapsül otele yerleştim. Sıfır ingilizce bilen personelle güzelce anlaştık hatta espri filan yapıp güldük bile. Ueno bölgesi çok şirin bir yer. Küçük açık pazarı, şirin sokakları var. Akşamları restoranları, meyhaneleri dolup taşıyor. Güzel bir gün ve gece sonunda otele döndüm ve hamama gittim, şöyle güzeeelce yıkandım ooooh! :D Sonra ayaklarımın dışarıda kaldığı kapsülüme gittim. Kapsülün boyu 1.90 mt. ben 1.96 metre... E bir de yastık payı olunca dışarı taştım tabii. Yapacek bişey yok kapsülün kapısı aralık bir şekilde uyudum. Genişliği ve derinliği 1.20 mt civarı, içinde tv radyo alarm-saat lamba vs mevcut. Darlığın içinde konfor hesabı :))

Japonya beni çok etkiledi gerçekten. İnsanının güler yüzü, nezaketi, renkliliği, düzeni, temizliği, ulaşım kolaylığı vs... Konaklama, Sakura zamanı olduğundan mıdır ciddi sorun oldu tabii. Ucuz bir ülke değil. İngilizce konuşma oranı çok düşük. Bu yüzden sohbet muhabbet etmek veya derdini anlatabilmek biraz güçleşiyor. Son derece teknolojik ve rahat tuvaletleri var :) Japonya'da vakit geçirmek maliyetli birşey. Kesinlikle görülmeye değer bir yer bence.Japon halkından öğrenmemiz gereken şeyler olduğunu düşünüyorum. İnsanlara yaklaşımları, dürüstlükleri, çalışkanlıkları, temizlikleri örnek alınacak özellikler. Kaldığım 15-16 gün boyunca hiçbir güvenlik sıkıntısı yaşamadım. 130 milyon insanın yaşadığı bu ülkede; hiçbir kazıklanma, fazla fiyat talebi, nezaketsizlik, terbiyesizlik, dolandırma girişimi vs yaşamadım.

Japonya hakkında başka notlar da eklemek isterim bu arada. İkinci dünya savaşının bitmesi ve Japonya'nın yenilgiye uğraması durumuna kadar Japonya için "Asya'nın Nazileri" tanımı yapılıyor. Gerek Güney Doğu Asya'da gerekse G.Kore'de yaptığım sohbetler sırasında, insanlar Japon'ların tarihteki yayılmacı politikalarınden ve bu politikaları hayata geçirmek için uyguladıkları sert ve acımasız yöntemlerden bahsettiler. Ayrıca Japon'ların, Asyadaki en iyi ırk olduklarını düşündüklerini ve kendilerinden başkalarını beğenmediklerini söyleyenler de oldu. Israrla avladıkları balinaları da unutmamak gerek tabii.

Ben, başta arkadaşım Yukari Kakei olmak üzere, Japonya'da bana yardımcı olan, nazik ve yardımsever insanlara teşekkür ediyorum...

Hoşçakal Japonya...













































































01 - 16 Nisan 2014

6 yorum:

  1. Japonya hayatım boyunca gitmeyi en çok istediğim yerlerden bir tanesi. Ellerine sağlık Emre :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Doğancım. Bir gün sende gidersin gidersin be yav :))

      Sil
  2. Maziyi hatırladım tekrar orada olmak istedim . Eline sağlık .fotoğraflar çok iyi

    YanıtlaSil
  3. =)))))) los angeles s geldi mi sıra?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önce G. Kore'yi yazacağım Özlemcim 15 gün geçirdim orada.Sonra ABD'ye başlayacağım, ağırdan yazıyorum biraz :)))

      Sil